Bilecik’te Doğal Stratejik Kaynak Su Konulu Panel
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen Doğal Stratejik Kaynak Su konulu panelde, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu kuraklık riski...
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen Doğal Stratejik Kaynak Su konulu panelde, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu kuraklık riski ortaya koyulurken, Ortadoğu'ya uzanan iki ırmağımızdan biri olan Fırat'ın stratejik önemi masaya yatırıldı.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi konferans salonundaki panelin açılış konuşmasını yapan Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Tevfik Gültaş, verdiği bir örnekle su kaynaklarının önemine dikkat çekti. Yeni Zelanda Parlamentosu'nun Kuzey Adası'ndaki Whanganui Nehri'ni canlı varlık olarak tanıyarak nehre hukuki statü verdiğini belirten Gültaş, "Dünyada ilk kez bir akarsu, yani bir su kaynağı çok ciddi bir değeri, belki de çok geç kalınarak almıştır. Bu küçük örnek doğanın bir parçası olan su kaynaklarının ve bir bütün olarak doğanın ne kadar önemli olduğunu ve bu önemin dünya üzerinde herhangi bir coğrafya ya da toplulukta değişmediğini çok net bir şekilde göstermektedir" dedi.
"Yakın gelecekte su fakiri olabiliriz"
Açılış konuşmasının ardından panelin ilk sunumunu Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Ahı yaptı. Dünyanın son dönemde iki temel konu üzerinde durduğunu ve bu iki konunun su ve enerji olduğunu söyleyen Ahı, "3'te 2'si sularla kaplı olan dünyamızdaki toplam kullanılabilir su miktarının ise yalnızca binde 6'sı. Ülkemizin özellikle Ortadoğu ülkelerinde "su zengini" olarak nitelendiğini ancak bu yakıştırmanın doğru olmadığını savunuyorum. Geçmişten günümüze oldukça tartışılan bir soru; acaba su zengini miyiz? Sularımızı paylaştığımız dış ülkeler tarafından su zengini olarak isimlendirilsek de, aslında su zengini değiliz. Türkiye'nin toplam su kaynağı 112 milyar metreküp. Biz bugün itibarıyla bu kaynağın 46 milyar metreküpünü kullanabiliyoruz. Ülkelerin su varlıkları ölçülürken kişi başına düşen yıllık su miktarı göz önüne alınıyor. Bir ülkede kişi başına yıllık ortalama bin metreküpten az su düşüyor ise o ülke su fakiri, bin-2 bin metreküp su kaynağına sahip ise su kıtlığı çeken ülke, 8 bin -10 bin metreküp su düşüyor ise su zengini ülke olarak isimlendiriyoruz. 1960 yılında Türkiye nüfusu 28 milyonken kişi başına ortalama 4 bin metreküp suya sahiptik. Ancak günümüzde bu ortalama bin 500- bin 400 metreküplere düştü. 2030'lu yıllarda bu oranın bin metreküpün altına düşeceğini öngörüyoruz" dedi.
"Bilecik'in su verileri endişe verici boyutta"
Kişi başına düşen su miktarlarının ülkelerin sahip oldukları potansiyel üzerinden hesaplandığını, bu hesaplamanın mevcut kullanılabilir su üzerinden yapıldığında sonuçların çok daha vahim olduğunu ifade eden Prof. Ahı, Bilecik'in su kaynakları hakkında da çarpıcı açıklamalarda bulunarak, "Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı, potansiyel üzerinden gidildiğinde bin 400 metreküp ancak kullanılabilir su üzerinden hareketle aslında sadece 500 metreküp. Bu rakam Bilecik ili için toplam potansiyel üzerinden hareket edildiğinde 873 metreküp olarak karşımıza çıkarken, kullanılabilir suyu ön plana çıkardığımızda 232 metreküpe düşmekte. Bunlar bizim için çok korkunç rakamlar" diye belirtti.
"Bu topraklarda yeni bir başlangıç yapmalıyız"
Sulak alanlarımızın kuruduğunu söyleyen ve son 50 yılda bu alanların yarısını kaybettiğimizin altını çizen Prof. Ahı, su kaynaklarımızın acilen koruma altına alınması gerektiğini ifade etti. Ahı konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı:
"Sulak alanlarımız azalıyor ve bunun paralelinde kirleniyor. Kaynakları geliştirmek, birim sudan maksimum faydayı sağlamak, verimliliği arttırmak ve kaynakları korumak zorundayız. Su kaynaklarının azalmasında küresel iklim değişikliği etkilidir ancak nüfus artışı, su kaynaklarının yönetimindeki yanlış yaklaşımlar, yanlış tarımsal sulama, evsel, endüstriyel ve tarımsal kullanımda su israfı ve kirlilik gibi sebeplerle su kaynaklarımızı geri dönüşü olmayacak şekilde tüketiyoruz. Bu topraklarda yeni bir başlangıç yapmalıyız. Her yıl 22 Mart'ta çevreye saygılı yaşam ve üretim anlayışının öneminden bahsediyoruz. Sadece bu şekilde dünyanın uzun yıllar yaşanabilir olmasını sağlayabiliriz. Su iyi idare edildiğinde hayattır, berekettir, bolluktur, refahtır, eğer su iyi idare edilmez ise kıtlıktır, risktir, sıkıntıdır ve felakettir."
"Su kaynaklarının öneminin farkında olmalıyız"
Panelin ikinci konuşmacısı Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Halim Orta ise; sunumunda ülkemizin sahip olduğu su kaynaklarının stratejik öneminden bahsetti. Çoğunluğumuz için suyun, varlığına alıştığımız, sıradan bir doğal kaynak olduğunu, içinde yaşadığımız doğal dengeyi sürdüren bir yaşam öğesinden çok, her isteyenin her istediğinde ulaşabileceği bir kaynak olarak görüldüğünü ifade eden Orta, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz ülkemizin petrol ve fosfat yataklarının yüzde 100'ünü barındırmaktadır. Bugün 5 buçuk milyon hektar olan sulama yatırımlarının 2 milyon hektarı bu bölgededir. Hidroelektrik üretim kapasitemizin yüzde 25'i bu bölgeden elde edilmektedir. Yani bu bölge, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geleceği için önemli bir sigortadır. Bu bölgede doğan ve Ortadoğu'yu besleyen, bereketli Mezopotamya topraklarına can veren iki büyük ırmağımız var; Dicle ve Fırat. GAP kapsamında Fırat Nehri'nden Şanlıurfa'nın Harran Ovası'na su getiren 25 kilometre uzunluğunda ve 8.1'er metre çapında iki tünel inşa edildi. Bu iki tünelin debisi saniyede 326 Fırat Irmağı'nın debisi ise saniyede 324 metreküp Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti, "istersem Fırat'ın yatağını değiştiririm" diyor. "Ben seni atom bombasıyla vurmam, ama eğer benim çıkarlarıma aykırı hareket edersen, benim iç huzuruma göz dikersen, ben Fırat'ın yatağını değiştiririm" diyor. Bu çok ciddi bir projedir. Suyu kestiğiniz zaman bir ay içinde Fırat'ın devamında yer alan ülkeleri mahvedersiniz" dedi.
"Terör ve GAP eş zamanlı ortaya çıktı"
GAP'ın başlangıcıyla bölgedeki terör eylemlerinin başlangıcının paralelliğine dikkat çeken Orta; "Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde planlanan oyunlar, Misak-ı Milli ile sınırları çizilmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bölme projelerinden bir tanesidir ve GAP ile anti projedir. Biz orada bölgeyi bütünlemek, yaşayan insanımızın refahını ve ülkemizin gıda güvenliğini artırmak için uğraşırken, diğer ülkeler kendi geleceklerine tehdit hissettikleri için oradaki vatandaşlarımızı değişik spekülasyonlarla kullanarak "temel hedefte su kaynaklarını bertaraf etmek için terörist eylemleri desteklemektedirler" açıklamasını yaptı. Orta, sözlerine; "1071'den beri bu topraklardayız ve hala yerleşebilmiş değiliz. Eğer buralarda yaşanabilir bir çevre oluşturmazsak çok zor durumda kalırız. Gidecek hiçbir yerimiz yok. Bunun farkında olarak hareket etmemiz lazım" ifadeleriyle sözlerine son verdi.
Moderatörlüğünü Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süheyla Yerel Kandemir'in yaptığı panele; Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektör Prof. Dr. İbrahim Taş, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Dursun Hazer, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bülent Yılmaz, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Sema Leblebici, Bilecik Belediye Başkan Yardımcısı Abdullah Ay, Ticaret İl Müdürü Şinasi Balta ve İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürü Tüme Aksulu katıldılar.
Soru-cevap bölümünün ardından sona eren panelin ardından konuşmacılar Prof. Dr. Yeşim Ahı ve Prof. Dr. A. Halim Orta'ya Üniversitenin anı tabağı hediye edildi.
İHA
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.