Çorum-Sungurlu Gökçeköy
Gökçeköy, Çorum ilinin Sungurlu ilçesine bağlı, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yer alan bir Çerkes (Abzeh) köyüdür. Köy, Sungurlu’ya yaklaşık 25 km, Çorum’a ise 50 km uzaklıktadır.
Eskiden “Çerkes Hamallı” olarak bilinen köy, 1970’lerde Gökçeköy adını almıştır.
Tarihi ve Coğrafi Özellikler
Gökçeköy, 1864’te Kafkas-Rus Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Çerkeslerin Osmanlı topraklarına sürgün edilmesiyle kurulmuştur. Köy, meşe ağaçlarıyla çevrili olup, tarım ve hayvancılık temel geçim kaynaklarıdır.
Nüfus ve Sosyal Yapı
İlk kurulduğu yıllarda 10-12 hane olan köy, zamanla büyüyerek 70 haneye ulaşmıştır. Ancak son yıllarda nüfus azalmış, 2000 yılında 116 kişi olarak kaydedilmiştir. Günümüzde köyde yaklaşık 10 hane bulunmaktadır.
Kültürel Özellikler
Gökçeköy, zengin Çerkes kültürünü yaşatmaya çalışmaktadır. Geleneksel düğünler ve yemekler köy kültürünün önemli bir parçasıdır. Köyde Psıhaluj ve c’eko-şıha gibi geleneksel Çerkes yemekleri yapılır. Ayrıca, her yıl mayıs ayında Hıdrellez şenlikleri ve ağustos ayında Mısır (Darı) Festivali düzenlenir.
Ulaşım
Gökçeköy’e ulaşım, Ankara-Samsun karayolu üzerinden sağlanmaktadır. Sungurlu ilçesinden 18 km sonra Arifegazili beldesine gidilir ve buradan Gökçeköy’e ulaşılır.
Gökçeköy, tarihi ve kültürel zenginlikleri ile dikkat çeken, doğa ile iç içe bir yaşam sunan şirin bir Çerkes köyüdür.
Eski adı Çerkes Hamallı , Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Çorum ilinin Sungurlu ilçesine bağlı, etrafı meşe ağaçlarıyla çevrili şirin bir Çerkes (Abzeh) köyüdür. Sungurlu’ya uzaklığı yaklaşık 25 km., Çorum’a uzaklığı ise 50 km.dir.
Köyümüzün Çerkesçe bir ismi yoktur. Ama Türk Hamallı Köyü’ne yakınlığı nedeniyle ilk olarak Osmanlıca Hamallı Çerkesi ismini almış, cumhuriyet döneminde de Çerkes Hamallı adı verilmiştir. Son olarak 1970’li yıllarda bu isim de değiştirilerek Gökçeköy adını almıştır. Çevre köyler ise köyün ismini çoğunlukla Çerkes Hamallı olarak bilirler. Çerkes köylerinde de “Hamale” dendiğinde köyümüzden bahsedildiği bilinmektedir.
TARİH
Yaşlı bir ninemiz* tarihimizi aşağıdaki şekilde anlatmıştır:
Gökçeköy Kafkas- Rus Savaş’ında yenilgiye uğrayan Çerkesler, 1864’te Osmanlı topraklarına sürgün edildiler. 1864 Sürgünü ile beraber Abzeh bölgesi ağırlıklı olmak üzere Kuzey Kafkasya’nın boşaldığını gören ve köyümüzün ana unsurunu oluşturan Abzeh aileler, 1895 yılında küçük topluluklar halinde devam eden sürgünle Rus çarının zulmünden kurtulmak amacıyla yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan aileler devlet yardımı almadan kağnı ve atlarla Osmanlı topraklarına doğru yola koyulmuşlar. Gençlerinin büyük bölümünü savaşta kaybeden köylülerin sağ kalan gençleri ise hala ormanlarda savaşa devam ediyormuş.
Soçi’den çok eski gemilere taşıma kapasitesinin çok üstünde kalabalık gruplar halinde binmişler. Karadeniz açıklarında hastalıklardan dolayı büyük kayıplar vererek Samsun’a gelebilmişler. Samsun’da bir süre diğer Çerkeslerle bir arada konaklamışlar. Burada da sıtma başta olmak üzere diğer hastalıklar nedeniyle ölümler olmuş ve oralarda gömülmüşler. Ölenlerin çoğunun yaşlılar ve çocuklar olduğunu gözleri dolarak an-lattı saygıdeğer nenejimiz.
Nenejin anlatımına göre aileler bir süre sonra Samsun’dan İstanbul Beşiktaş’a getirilmişler. Burada da toprak dağıtımı için saray tarafından yapılan planlamanın sonucunu uzun bir süre beklemişler. Bazıları İstanbul’da toprak iskan planının bitmesini beklerken iş bulup yerleşmişler. Anadolu’ya geçip çiftçilik yapmayı planlayanlar ise 1890’lı yılların sonlarında Düzce’ye yerleştirilmiş, pek çok sülale birbirinden ayrılmış. O nedenle köyümüzde bulunan sülalerden (Dzibe, Siyuh, Şaguc vd.) Düzce’de de bulunmaktadır. Düzce’de yer verilmeyen kafileler yollarına devam ederek, Ankara üzerinden Yozgat – Akdağmadeni Sarıgüney (Bahşayış, Çevirme) köyünde durmuş ve bazı aileler kafileden ayrılarak bu köye yerleştirilmiş.
Bu yerleştirilmeden sonra kalan grup yola devam etmiş ve iskan planında son köy olarak bilinen Yozgat Çekerek Sulucaalan’a (Melej) varmışlar. Plana göre herkesin artık Melej’de yerleştirilmesi gerekiyormuş. Dzıbe ve Şaguc sülalesinden arkadaş olan iki genç, yerleştirildikleri köyün geçinmek için kendilerine yetmeyeceğini düşünerek yeni ve verimli bir yer aramaya başlamışlar. Uygun bir yer ararken Çorum’un Sungurlu ilçesinin Hamallı köyü yakınlarında aradıklarına yakın bir arazi bulmuşlar. Buldukları arazinin uygunluğuna dağların arasında, düşman baskını olması halinde en kolay savunmayı yapabilecek orman içinde, yüksekçe düz bir alan olması; bahçe işlerinde kullanılacak suyun Sulucaalan’a nazaran daha çok olması; bölge-de yer sincaplarının (p’çıhaju) çok olması (arazinin verimli ve sulak olduğunu gösterir) gibi nedenlerle karar vermişler. Çevrede başka Çerkes köylerinin bulunması da bunda etkili olmuş.
Yer sincaplarının barınağı olan bu arazi Türk Hamallı köyüne (şimdiki adı Beyyurdu) uzaktır. Şaguclar köye uzak bir tarlayı yaşlı bir Hamallı köylüsünden bir gümüş kadın kemeri ve bir kamaya satın almışlar. Eski sahibinin arpa ektiği bu tarlaya, ortasında büyük bir armut ağacı olmasından dolayı Kujaye adını vermişler.
Hamallı Çerkesi köyü, yer sincaplarının yaşadığı yerde ilk evler yapılarak kurulmuş. Daha sonra Dzıbe ve Şaguc aileleri kendi akrabalarını Melej’den gelip bu köyde yaşamaya ikna etmişler. Kendi akrabalarıyla birlikte Melej’den başka sülaleler de gelmiş. (Yer sincapları ise halen köyde yaşama sevinci vermeye ve köy harmanında yaşamaya devam ediyorlar)
NÜFUS
İlk yıllarda (1898-1900) 10-12 hane olarak kurulan köyde, diğer Çerkes ailelerin de katılımıyla nüfus hızla artarak 70 haneye kadar çıkmıştır. Tüm yurtta gelişen sosyo-ekonomik gelişmeler sonunda eğitim ve geçim problemleri gibi nedenlerle şehre göç başlamış, köy nüfusu oldukça azalmıştır. 1997 yılında yapılan nüfus sayımında 154, 2000 yılında ise 116 kişinin köyde yaşadığı belirlenmiştir. Günümüzde neredeyse yaşlılardan oluşan köyde 10 civarında hane kalmıştır. Şehirden gelip köyde tatil yapma amaçlı birkaç konut yapılmışsa da onların da nüfus kayıtları yaşadıkları şehirlerdedir.
KÖYDES projesiyle tekrar köye dönüş için çalışmalar başlatılmıştır. Zaman içerisinde emekli olanların tekrar köye yerleşmek istemeleriyle köy nüfusunun artması beklenmektedir. Projenin başarılı olup olmadığını zaman gösterecektir.
İKLİM VE COĞRAFYA
Doğu Karadeniz bölgesinde, Çorum ilinin Sungurlu ilçesine bağlıdır. Sungurlu’ya uzaklığı yaklaşık 25 km, Çorum’a uzaklığı ise 50 km.dir. Ankara-Samsun karayolundan yaklaşık 9 km. mesafededir.
İklimi ne Karadeniz kadar sert ve yağışlı, ne de İç Anadolu kadar sıcak ve kuraktır. Tüm yaz boyunca köy İç Anadolu’ya kıyasla serin ve yeşil sayılır. Etrafı meşe ağaçlarıyla çevrilidir. Meşe ağaçlarından oluşan üç koruluk (Şhaçeriyeçape, Mezçıje ve Mezıblağe) bulunmaktadır.
Köyün doğusunda Movdiric’, güneyinde Mezıblağe, batısında Hameleçayır ve kuzeyinde de İsipkırançepej (Beylice köyü yokuşu) bulunmaktadır.
Gökçeköyde bir cami, kullanılmayan bir ilkokul, meşe ağaçları içinde bir mezarlık, son 5-6 yıl içinde yapılan iki katlı köy konağı (hac’eş) vardır. 40 yıl önce köyümüzde toplam 4 hac’eş vardı. Mezarlıktaki ilk kabirlerden birinde Siugh büyüklerinden birinin mezar taşında Çerkes sülale damgası vardır.
Köy içindeki çeşmeye Psıneblağe ismi verilmiştir. 1990’lı yıllarda tüm evlere su verilmiştir. Yaz aylarında su azaldığından su sıkıntısı çekilmektedir.
KÜLTÜR:
Köyümüzde 1980’lere kadar devam eden Çerkes gelenek ve görenekleri son yıllarda sürdürüleme-mektedir. Köyde nüfusunun büyük bir bölümünün muhtelif şehirlere taşınması sonucu Çerkes kültürünün yaşatılması ciddi tehlike altına girmiştir.
Eskiden düğünler sadece mızıka veya akordeonla yapılmaktayken günümüzde davul zurna, son dönemlerde de saz kullanılmakta, adeta gönüllü bir asimilasyon yaşanmaktadır. Düğünlerde içki ve silah yasağı uzun yıllardır uygulanmaktadır.
Çerkes olmayanlarla evliliklerin artmış olması, Çerkesçenin konuşulmuyor olması ve khabzenin gençler arasında uygulanmaması maalesef kültürü yok olmanın eşiğine gelmiştir.
YEMEKLER:
Psıhaluj, c’eko-şıha, şıps-mamıse vd. geleneksel Çerkes yemeklerinin yanı sıra, Çorum yöresine özgü yemekler de yapılmaktadır.
ŞENLİKLER:
Son 5 yıldır mayıs ayında önceden belirlenen bir tarihte yapılan Hıdrellez şenliğine, uzak şehirlerde ikamet eden köylülerimiz de katılmaktadır.
Ağustos ayında şehirlerde yaşayan hemşerilerin de katılımıyla, Mısır (Darı) Festivali düzenlenmektedir.
GEÇİM KAYNAKLARI:
Cumhuriyet döneminin başlarında köyde tarım ve hayvancılık alanında olumlu ekonomik gelişmeler yaşanmıştır. Köyün batı tarafındaki derin vadilere C’ey bölgesi denir. Çoğunlukla kabak, salatalık, patates, vb. yetiştirildiği Kocehate denilen bu bölgede sebze bahçeleri vardır. Doğu tarafındaki daha derin ve büyük vadiye ise C’eyişho bölgesi denir. Bu bölgenin meyve ağaçları ve bağları ünlüydü. Artık her iki tarafta ilgisizlik sonucu verimsizlikten dolayı yaban hale gelmiştir.
Kavak ağacını ilk olarak köye Şaguc Amin 1950-1960’lı yıllarda getirmiş ve Kocehate’ye dikmiştir. Bu kavaktan çoğaltılarak diğer bahçe çevreleri de kavak yapılmış, Kocahate ve dışındaki bazı sulak yerler erkek çocuklar büyüdüklerinde satılıp düğün masraflarını (başlık ağırlıklı) karşılamak maksadıyla zaman içerisinde tamamen kavaklık yapılmıştır. (Yaklaşık 20 yıldır böyle bir uygulama yoktur.)
1950-1960’lı yıllarda C’eyişho bölgesinde özellikle Şhaçeriyeçape’nin alt taraflarında kalan kısımlarda üretilen üzümleri henüz korukken Alaca ilçesinden tüccarların satın almakta acele ettikleri anlatılır. Aynı yıllarda köylülerimiz, Tokat’a atlarla giderek tütünü yapraklar halinde satın alıp işleyerek, Çorum çevresinde satarak tütün ticareti yapmışlardır.
Şu anki geçim kaynakları endüstriyel olmayan tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Her ne kadar büyükbaş hayvan alım satımı yapanlar varsa da yüzlerce ineği veya koyunu olan yoktur. Büyükbaş hayvanlardan sığır, manda, küçükbaş hayvanlardan koyun yetiştirilmektedir. (Keçi üretimi 1980 yılında “Kenan Evren yasakladı” şeklinde bir söylenti nedeniyle tüm Çorum’da durduruldu.) Bu hayvanların sütünden en az şekilde yararlanıl-makta, ahırda yemle beslenmekte zamanı geldiğinde satılmaktadır.
Bu tür faaliyetler köyün ekonomik durumunu vasatın üstüne çıkaramadığından evin gençleri ve gücü yetebilen büyükler dışarıda çalışmakta, çoğunlukla inşaat işlerinden geçimlerini sağlamaktadırlar. Köyde yaşayanlar buğday, arpa, mısır, nohut, mercimek, bazen ayçiçeği olmak üzere muhtelif tahıl üretimi yaparlar. Armut, kayısı, ahlat, kiraz, vişne, erik, dut, üzüm gibi meyveler yemek ve kurutmak için bol miktarda vardır. Satılıp ticareti yapılmamaktadır. Kayısı köyde bol miktarda olduğundan yazın kurutulup kışın değerlendiril-mektedir.
ULAŞIM:
Köyün ana yollara bağlantısı asfalt yoldur. Ankara’dan Çorum’un Sungurlu ilçesine, oradan da 18 km. sonra Arifegazili beldesine ve oradan Çorum’a devam ederken 1-1,5 km. sonra sağdan Beyyurdu, Beylice ve Gökçeköy, Ekmekçi Köyü yol ayırımından sapmak gerekir. Samsun ana yolundan 9 km. sonra köyümüze adres levhalarını takip ederek gelebilirsiniz.
KÖYDE BULUNAN SÜLALELER:
Çevredeki Çerkes köyleri Gökçeköy’ü biraz farklı lehçesi nedeniyle Abzeh köyü olarak bilseler de aslında karışık bir köydür. Abzehlerden başka Brakiy, Çemguy, Mehoş ve Yecerıkuaylar da vardır. Ancak onlar artık sülale olarak anılmaktadır. Abzeh sülaleleri: Brante, Daçe, Dzıbe, Hapkuaş, Hapzeko, Huaj, Papınıko, Siugh, Şaguc, L’ışe. Ayrıca köyümüz kurulduğundan beri ikamet eden bir Kürt ailesi de mevcuttur.
ANILAR…
Yaşlılar köyün ilk kurulduğu zamanki nüfus azlığına bakarak, Kafkasya’daki kalabalıktan ‘kala kala ne kadar kişi kaldık’ anlamında “Kıtpıtekure kıtpıtekure mıfedize tıkenejığağ” (Arı kovanının arıları gibi döküle döküle bu kadar kalmıştık) diye benzetme yaparlardı. Ayrıca köyün daha kuruluş aşamasında çok genç bir kızın veremden ölmesi köylülerin moralini çok bozmuş ve “Köy nasıl kurulursa öyle devam eder, inşallah devamı gelmez” diye üzüntüyle yorumlarda bulunmuşlar.
Köyün yeni kurulduğunu ve tarla dağıtımının henüz yapılmadığını duyan diğer Çerkes ailelerden de köye gelip katılanlar olmuş. Ama iki kardeş olarak gelen Brakeylerden biri ilk yılın sonunda bir sabah köyden kağnıyla ayrılmış ve kendisinden bir daha haber alınamamış. Kimi söylentilere göre Kafkasya’ya dönmüş, kimine göre de Türkiye’de uzak bir yere yerleşmiş, fakat halen kesin bir bilgi yok…
Bir kış ayında akrabalarının yanına yerleşmek amacıyla Çerkes Kalehisar köyüne giden bir Abzeh aile köyümüzde konaklar. Köylüler aileye “İsterseniz burada kalabilirsiniz, size toprak da veririz” teklifinde bulunurlar. Aile önce bu teklifi reddeder fakat sabah kalktıklarında her yerin karla kaplı ve şiddetli tipi olduğunu görür ve yolculuğun imkansız olduğunu anlarlar. Aile, yolculuklarına devam edebilmek için havanın düzelmesini bekler fakat hava bir türlü düzelmez. Köyde uzun süre kalan aile teklifi tekrar değerlendirir ve köye yerleşir. Bu ailenin kendi sülale adı olmasına rağmen köylüler bu aileye “Tihaçeher” (“misafirlerimiz”) demeye devam etmektedirler.
Köyün kurulduğu ilk yıllarda Çorum’un köyünden koyun sürüsü sahibi bir Kürt köyde yaşamak için başvurur; khabzeye uymak şartıyla köyde yaşayabileceği söylenir. Kürt aileye khabze açıkça anlatılır: “Bizim gençler köyde herhangi birinin evine girer, tavuğunu, koyununu alır, keser ve yerler. Komşu ile akraba bir sayılır. Tavuğu, koyunu kümesindenağılından alınan kimse ortalığa çıkıp hırsız var diyemez. Çünkü gençler ak-rabakomşu gördüğü insanın sonradan bir şey demeyeceğini bildiği için tavuğunukoyununu alır. Bunları an-layışla kabul ediyorsan köyümüzde kalabilirsin. Bizden veya başkasından sana, ailene ve mal varlığına bir zarar gelmez.” derler. Arazi dağıtımı sırasında Kürt aileye de arazi verilir. Bu ailenin torunu bir Çerkesle evlidir. Çerkesce konuşmakta, mızıka çalabilmekte ve hala köyde yaşamaktadırlar. Köylülerle akraba olmuşlardır ve herkes kadar saygınlıkları vardır.
Çok yakın zamanlara kadar yaşlılarımız, “halam, dayım, amcam, v.s. yaşlandılar, beni görmezse darılır, mutlaka ziyaret etmem gerekiyor,” diye yola atla çıktıklarında bilirdik ki ya Melej’e ya da Sarıgüney köyüne gidiliyor. Zaman zaman o köylerin gençleri de düğünlerimizde bizleri şereflendirmektedirler. Onları karşılayan gençlerimiz “Köyünüze hoş geldiniz” diyerek şakayla karşılayıp ağırlanmalarına özel önem göstermektedirler.
Hamallı köyünden bir yaşlı köyün hemen yakınında, içinde iki büyük ceviz ağacı olan bir bahçeyi Gökçeköy’e bağışlamış. (Bu iki ceviz ağacı 1970’lere kadar verimli şekilde yaşadı. Ama köy ihtiyar heyeti kararı ile kesildi ve köyün ilkokulunun yapımında masa ve sıralar olarak kullanıldı. Bu cevizler artık yoksa bile o alana halen Deşhuaye deniyor.) Yaşayan çocuklarına bahçenin hikayesi sorulduğunda o cömert ve iyiliksever insanlar da “Babamız bize; ‘o bahçeyi Çerkes’lere bağışladım, yedikleri her ceviz sevabımıza’ dedi” demişler.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.