“Doğum Yapmayan Kadınlarda Meme Kanseri Riski Daha Yüksek”
İstanbul Cerrahi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü doktorlarından Prof.
İstanbul Cerrahi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü doktorlarından Prof. Dr. Şükrü Aktan, doğum yapmayan kadınlarda meme kanseri riskinin yüksek olduğunu söyledi.
İstanbul Cerrahi Hastanesi Genel Cerrahi bölümü doktorlarından Prof. Dr. Şükrü Aktan meme kanseri farkındalık ayı kapsamında meme kanseri tedavisi ve korunma yolları ile ilgili bilgilendirmede bulundu. Aktan, doğum yapmayan kadınlarda meme kanseri riskinin yüksek olduğunu söyleyerek erkeklerin de dahi meme kanseri olabileceklerini akıllarında tutmaları gerektiğini belirtti. "Meme kanserinin klasik belirtisi bilindiği üzere memede olmaması gereken kitlenin kadın tarafından hissedilmesidir" diyen Prof.Dr.Aktan "Ancak günümüzde memede kitle ile kanser arasındaki bağlantı daha çok bu konunun erken dönemde tanısal amaçlı bir takım tetkik ve takip sistemleri ile meme kanserinin daha ele gelmeden, yani kitle oluşturmadan saptanması yolundaki çalışmalarla çok verimli ve çok etkili bir düzeye gelmiştir. Meme kanserinin erken tanısı hastanın bu konudaki duyarlılığına ve hekim-hasta iletişiminin sürekliliğine bağlı olarak kolaylaşmaktadır. Genellikle meme kanserinin ilk belirtisi memede veya koltuk altında ele gelen bir kitledir. Bu tür kitlelerin hasta tarafından saptanabilmesi kadınların periyodik olarak kendilerini muayene etme alışkanlığına bağlıdır. Ancak ne yazık ki hastaların bu konuda yeterli bilgiye sahip olmamaları sebebi ile kadınlar kendi kendine muayene etmemekte ya da muayeneden korkmaktadır. Bu sorunu aşmanın en kolay yöntemi kadınlara yaşamları boyunca kendilerine bazı soruları sorabilme alışkanlıklarının kazandırılmasıdır.
Erken tanının önemi en azından birincisi organa yönelik ikincisi ise cerrahiden sonra yapılacak olan ek tedavilerin daha düşük düzeyde daha optimal şartlarda yapılması avantajıdır. Örneğin daha kitlesel anlamda bir tümör ele gelmeden hastanın rutin kontrolleri sırasında tespit edilen, mamografide veya ultrasonografide ortaya çıkan, şüpheli kitlelerden alınmış olan biyopsi şayet kanser gelecek olursa bu hastalarda hem organ koruyucu cerrahi, yani memenin yerinde kalmak kaydı şartıyla yapılan cerrahi, hem de patolojik sonuçlarına göre daha optimal tedavilerin uygulanma şansının arttığını görüyoruz. Örneğin bazı hastalarda belki kemoterapiye bile ihtiyaç kalmayabiliyor. Radyoterapi ile bu iş halledilebiliyor (cerrahi sonrasında) ve hormonoterapi dediğimiz 5 ila 10 yıl arasında kullanılan ilaçlarla bunun tedavisi sağlanabilir duruma gelmiştir" dedi.
Meme kanseri riskini arttıran faktörler nelerdir?
Aktan, meme kanseri riskini artıran faktörleri şu şekilde sıraladı: "Meme kanseri için en önemli risk kadın olmaktır. Erken yaşta adet görmek ve genç yaşta menopoza girmek meme kanseri riskini artırmaktadır. Hiç doğum yapmamış veya ilk doğumunu 35 yaşının üzerinde yapmış olan kadınlarda daha sık olarak rastlanmaktadır. Ailesinde birinci derecede ve özellikle genç yaşlarda meme kanseri görülenlerde risk artmaktadır. Menopoz sonrası kilo artışı, sürekli alkol tüketimi, iri ve yoğun memelere sahip olmak risk faktörleri arasında kabul edilmektedir.Bunun yanı sıra kimyevi faktörler, çevre kirliliği, doğum yapmama, süt vermeme gibi bir takım faktörlerinde meme kanserinin oluşmasında rol aldığı söylenmektedir. Istatiski verilere baktığımızda kansere bağlı olum nedenleri arasında, akciğer kanserinden sonra meme kanseri ikinci sırada yer almaktadır. ABD'de her sekiz kadından, Bati Avrupa ülkelerinde her 10 kadından biri meme kanserine yakalanmaktadır. Günümüzde erken tanı olanaklarının artması ve bu konuda yapılan birçok araştırma ve çalışma meme kanserine bağlı ölümlerin oranını azaltmaktadır".
"Meme kanseri oluşumu ve tipleri nelerdir?"
"Meme kanseri, memedeki süt bezleri ve süt kanallarında oluşan hücrelerin kontrol dışı çoğalması ve vücudun başka bölümlerine de yayılarak çoğalmayı sürdürmesidir. Meme kanserinin birkaç çeşidi vardır" ifadesini kullanan Aktan, "En sık görülenlerden biri süt kanallarından kaynaklanan "duktal kanser" dir. Süt üreten keseciklerde oluşan kanserlere "lobüler kanser" adı verilmektedir. Lobüler kanserler duktal kanserlere göre daha nadir olarak görülür ve iki memede birden veya aynı memede birkaç odakta birden ortaya çıkma riskleri yüksektir. Kanser hücreleri, meme dokusu dışına çıktıklarında genellikle ilk önce koltuk altı lenf bezlerine giderler.
Çünkü memedeki lenf damarları meme dokusundan gelen lenf sıvısını koltuk altı bezine taşır. Kanser hücrelerinin lenf bezlerine ulaşması, hastalığın oradan vücudun diğer bölgelerine yayılabileceğinin bir göstergesi olabilir. Bu nedenle hastalığın tedavisinde ve takibinde lenf bezlerinde tutulum olması belirleyici bir rol oynamaktadır. Meme kanserinin meme ve lenf bezleri dışında başka bir organa yayılım göstermesi durumuna "metastatik meme kanseri" adı verilir. Meme kanseri en sık olarak akciğer, karaciğer, kemik gibi organlara yayılmaktadır. Bu durumda meme kanserden temizlense bile diğer organlara yayılmış olan kanser hücreleri tekrar çoğalarak metastaz oluşturabilir. Kadınlarımızın çoğu genelde bu elle muayene alışkanlığı olmayan bir toplum. Neden diye soruyorsunuz bazen, neden yapmıyorsunuz diye. Bir kısmı diyor ki ben korkuyorum, elime bir şey gelir diye çekiniyorum. Bir kısmı da ben bu işi bilmiyorum bana ne öğretildi, ne de bunu yapmasını bilmiyorum diyor. Bunların her ikisi de haklılar. Ancak ne var ki, hanımların özellikle adet görür döneminde, yani prodiktif dönemi dediğimiz üretkenlik çağı içerisinde her adetin başlamasından 7 gün sonraki kendi kendilerine yapacakları meme ve koltukaltı muayenesi ile buna alışmaları ve teşhiste bir an önce eğer varsa bir şey ortaya çıkartılması konusunda ciddi anlamda faydalıdır. Bunu akıldan çıkarmamak gerekir. Kadınlara tavsiyemiz asla korkmamaları ve doktor muayene ederken nasıl yapıldığını çok dikkatli izlemeleri ve hatta doktora bu muayenenin nasıl yapıldığını sormaları fevkalade önem arz eder. Hiçbir doktor da bunu anlatmaktan çekinmez. Kadınların banyoda yapmış oldukları kendi kendilerine elle muayenesi veya doktorun gösterdiği şekilde bir yatağa sırtüstü uzanarak yapacakları muayene, banyoda koltukaltının muayenesi, duş jeli ile memenin üzerindeki yapısal ve içindeki yapısal değişiklikleri fark edip, fark etmemeleri kendi sağlıkları açısından ve kendi kendine muayene açısından çok önem arz etmektedir. Bu muayenede aranacak ve dikkat edilecek en önemli noktalar: Ele gelen kitle olup olmadığı, Meme derisi üzerinde ve meme başında çekinti olup olmadığı, Meme derisi üzerinde renk değişikliği olup olmadığı, Meme başından kendiliğinden bir akıntı gelip gelmediği, Koltuk altında kitle olup olmadığıdır" dedi.
Meme muayenesinin yapılabileceği en iyi zaman nedir?
Meme muayenesinin yapılabileceği en iyi dönemin; adet bitiminin hemen ilk günleri olduğunu belirten Aktan, "Bu dönemde memeler ödemini ve gerginliğini kaybettiği için en rahat muayene dönemi olmaktadır. Eğer kadın menopozda ise ya da rahim ameliyatı geçirmiş ise kolay hatırlanması açısından her ayın ilk haftası muayene tarihi olarak seçilmelidir. Memede her ele gelen kitle kanser değildir. Bunların bir kısmı iyi huylu tümörlerdir ki bunların içinde fibroadenom sayabiliyoruz, bu en çok rastlanan özellikle genç hanımlarda daha çok görülen bir iyi huylu kitle tipidir. Ama fibroadenom, benim yaşım buna uygun değil, benim ailemde kanser yok, ben bunu kanser olarak kabul etmiyorum yargısına kapılarak doktora gitmemek, tetkik yaptırmamak bu hanım için çok zararlı bir durum ortaya çıkartabilir. Bu bakımdan hanımların ele gelen herhangi bir kitlesi varsa mutlaka doktora gitmeleri şarttır. Ülkemizde en önemli nokta, bunu da çok vurgulamak isterim, meme kanseri konusunda yanlış bilinenlerdir. Bu yanlış bilinenlerin başında demin saymaya çalıştığım kadının kendi kendine benim ailemde kanser yok bende olmaz, benim yaşım müsait değil, ben doğum yaptım bende kanser olmaz, ben süt verdim bende kanser olmaz gibi bir takım koruyucu faktörleri kendi kafasında oluşturduktan sonra bu yargıya kapılmaları ve tetkik yaptırmamaları ortaya çıkan bir şeyde de tedavi kabul etmemeleridir. Dolayısı ile kadın olunduğunu ve meme taşıyor olunduğunu asla unutmamak lazım. Her ne kadar koruyucu faktörde olsa meme kanseri olabilir her risk faktöründen de mutlaka meme kanseri olacak diye bir kaide yoktur. Bu nedenle kadın olmak, meme sahibi olmak yani meme varlığında bulunmak. Erkekte dahil olmak üzere ki biz memeliler grubunda canlılarız, meme kanserinin olabileceğini akılda tutmak gerekmektedir" diye konuştu.
Meme kanserinde ameliyat seçenekleri nelerdir?
Aktan, son olarak şunları kaydetti: "Günümüzde ameliyat seçenekleri içinde tabi ki kitlenin durumu, çekilen ultrasonografi, mamografi ve MR da eğer bu tek lezyonsa, küçük lezyonsa, küçük bir oluşum ise memeyi koruyarak cerrahi yapmak en revaçta tedavilerden biridir. Burada ek olarak mutlaka memenin bağlı olduğu koltukaltı lenf bezleri de aynı seansta incelemeye tabi tutulur. Bazı durumlarda memeyi kurtaramayabiliriz. Örneğin tümörün çok fazla yaygın oluşu, kitlenin daha önceden alınmış turkat biyopsi sonrasında çok saldırgan bir tümör oluşu gibi bir takım etkenlerle memenin eski klasik tedavisi olan mastektomi diye nitelendirdiğimiz memenin tümünü alma cerrahi tedavisi de yanlış bir tedavi değildir. Yani burada hanımlarımıza organ kaybını kendileri için gerekliyse, sağlıkları için gerekliyse yapılmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktır. Biz ilk önce hastalarda ilk ve etkin tedavimizin meme koruyucu cerrahi olduğunu bilerek bunu sunmak, sonuçlarını çok güzel tartışmak, eğer bu yapılamıyorsa klasik anlamda memenin tümünün alınması ve daha sonra buna eklenecek plastik cerrahi operasyonları ile olgulara yeniden meme yapabilmek için tekliflerde bulunmak gerekir".
İHA
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.