Bugüne kadar doktorları hep hastanelerde, muayenehanelerde gördük, onlara hiç mutfağımızda rastlamadık. Şimdi metabolic balance® sayesinde bir ilk gerçekleşiyor ve doktorlar mutfağımıza kadar giriyorlar.  Kişinin sağlığı hakkındaki genel bilgilerle birlikte kilosu, ölçüleri ve yapılan kan testinin sonuçlarına göre hazırlanan metabolic balance® programında tıp doktoru olan temsilciler, danışanlarının neyi ne kadar ve ne şekilde yiyeceğini belirliyor.

Ülkemizde, sağlık sektörünün teşhis ve tedavi anlamında oldukça iyi düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, konu koruyucu hekimliğe geldiğinde aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Oysa, yaşam kalitesini arttırmak ve önlenebilir hastalıklardaki riskleri azaltmaya çalışmak, çoğu zaman hastalık ortaya çıktıktan sonra onunla mücadele etmekten hem daha kolay hem de daha az maliyetlidir.

Şu ana kadar doktorlarımızın bize bu anlamda çok önemli önerilerde bulunduklarını da yadsımamak gerek. Ama koruyucu hekimlik, genelde hep “öneri” düzeyinde kaldı. Hangi hastalığın tedavisiyle ilgilenirse ilgilensinler, hekimlerin çoğu stresten uzak durmamızı, sigarayı bırakmamızı, kilo vermemizi, spor yapmamızı önerir. Ancak bunlar genelde emir kipiyle biten cümlelerden ibarettir. Stresten uzak durun, kilo verin…. Ya kilomuz oldukça fazlaysa? O zaman şöyle bir cümle duyabiliriz: 30 kilo verin! Eğer rahatsızlıklarımızın çoğu strese bağlıysa, o zaman da şu cümleyi duymamız mümkün: Sizi strese sokan ortamlara girmeyin, sadece mutlu olduğunuz ortamlarda bulunun ve mutlu olduğunuz kişilerle görüşün! Ama nasıl yapacağız tüm bunları? Mesela, bunca zamandır kilolarıyla mücadele eden birine 30 kilo verin demenin reel hayatta bir karşılığı var mıdır?

Bu ancak doktorların öneride bulunmak yerine ellerini taşın altına sokmaları, hastalarının, danışanlarının mutfağına girmeleriyle mümkün olabilir.

metabolic balance® sayesinde doktorların artık mutfağımıza girmeye başlamaları, diğer bir deyişle nasıl beslenmemiz gerektiği konusuna doğrudan el atmaları; koruyucu hekimlik konusunda yeni bir çığır açıyor. Çünkü, beslenmenin düzenlenmesi sadece kilo kontrolüyle ilgili bir durum değildir. Beslenme, aynı zamanda vücuttaki metabolik süreçlerin bir parçasıdır ve insülin direnci sadece kiloyla değil, aynı zamanda birçok hastalıkla doğrudan ilişkilidir.

Kandaki insülin düzeyinin yüksek olması vücudun yağ depolamasına, bunun sonucunda da kilo alınmasına neden olur. Sadece bununla kalsa iyi. İnsülin yüksekliği birçok hormonun salgısını baskılar. Vücut bir yandan yağ depolarken, diğer yandan da östrojenin baskılanmasına bağlı olarak yumurtalıklarda kistlerin oluşması, enflamasyon artışına bağlı romatizmal şikayetlerin ilerlemesi, tiroit hormonları azaldığı için hipotiroidiye eğilimin artması gibi sonuçlar doğurabilir. Öte yandan yüksek insülin, tip 2 diyabetin oluşumunu hızlandırabilir, anti aging hormonların azalması nedeniyle cilt bozuklukları ve bazı cilt hastalıklarına neden olabilir, büyüme hormonunun baskılanması nedeniyle de gençlerde büyüme ve gelişmenin yavaşlamasına etki edebilir. Yani yağlanma bir estetik sorun olmaktan çıkıp genel bir sağlık sorunu haline gelir. Sağlığın bozulmasını ve bazı hastalıkların ortaya çıkmasını bekleyip, ardından ilaç tedavisiyle bunları geriletmeye çalışmak yerine, bu hastalıkların oluşmasını engellemek adına önlemler almak elbette daha doğru bir yaklaşımdır. Bunun için, hastanın kendisine gelmesini beklemeden; hastanın mutfağına girerek buzdolabındaki, tezgahındaki besinleri ne şekilde ve ne miktarda tüketebileceği konusunda önerilerde bulunan doktorlar, metabolic balance® bünyesinde bir araya geldiler ve koruyucu hekimlik anlamında yeni bir anlayış geliştirdiler.

Artık metabolic balance® temsilcisi tıp doktorları kilo verin ya da sağlıklı beslenin demekle yetinmiyor, tüm bunları nasıl yapacağımız konusuna da doğrudan müdahale ediyorlar. Mutfağınızdan bir tıkırtı geliyorsa hiç korkmayın, büyük ihtimalle doktorunuz neyi, nasıl yiyeceğinizi ayarlıyordur mutfakta.