Psikiyatri Profesörü Kaya’dan ‘seçim Psikolojisi’ Değerlendirmesi!
Türkiye’de, 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nin ikinci tura kalmasıyla birlikte seçime katılan 3 ittifaktan kazanan olmadı. Seçim yarışında sonuç ikinci tura kaldı, ülkede iki hafta daha partilerin propaganda süreçleri için start...
Türkiye’de, 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nin ikinci tura kalmasıyla birlikte seçime katılan 3 ittifaktan kazanan olmadı. Seçim yarışında sonuç ikinci tura kaldı, ülkede iki hafta daha partilerin propaganda süreçleri için start verildi. İlk turda iktidar ve ana muhalefet partisi, ittifak partileri seçmenleri galiplik ile mağlupluk arasında sıkıştı. Bilim Sağlık Haber Ajansı geride bıraktığımız seçimlerin ikinci tura kalmasıyla seçimlerin ‘psikolojik’ açıdan toplumu nasıl etkileyeceğine ilişkin uzman görüşü aldı.
Derin Bir Karamsarlığın İçine Düşülmemelidir!
Psikiyatrist Prof. Dr. Burhanettin Kaya, “İstemediğin bir sonuca ulaşmak, onun yarattığı hüzün dönüp kendine bakmayı, öz eleştiriyi ve hüzün yaratan durumu değiştirmeye olanak kılan bir enerji de verir. Yeter ki bir karamsarlığın içine gömülme, derin bir melankoliye boğulmaya dönüşmesin” dedi.
Kaya, ayrıca deprem bölgelerinden iktidar partisine yüksek oy çıkmasıyla ilgili özellikle sosyal medyada, depremzedelerin oy tercihlerine yönelik olarak göze çarpan, “linç ve nefret söylemi’ konusunda da açıklamada bulunarak, “deprem bölgelerindeki seçmenlere karşı, iktidara oy verdikleri için öfke duymak; muhalefete oy veren kesimin bu tür tutumları rahatlamak için başvurulan doğru bir yol olarak yorumlanabilir. Bu tür durumlarda en kolay gelen yol olan başkasını suçlamak bir ötekileştirme biçimidir” değerlendirmesi yaptı.
Seçim Ruh Sağlığını Nasıl Etkiliyor?
Türkiye’de 20 yılı aşkın süredir iktidar da olan siyasi parti AKP, ilk kez bir seçim gecesinde galibiyetini ilan edemedi. Diğer taraftan, ilk tur seçiminin kazananı olacağını seçmenlerine vaat eden, ‘kazanıyoruz’ söylemleri, kamuoyuna açıklanan anketlerin de etkisiyle uzun yıllardır iktidara gelmek için siyaset üreten ana muhalefet partisi CHP ve ittifak kurduğu partiler cephesinde de hem kazanamamış olmak hem de oy oranı olarak iktidar partisinin 3-4 puan da olsa gerisinde kalmanın hayal kırıklığı yaşanıyor. Şubat ayında Kahramanmaraş merkezli 11 ilde etkili olan, büyük kayıplar ve yıkımların yaşandığı depremlerin ardından kısa bir süre sonra, seçim maratona girildi. 50 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği depremlerin acısı, seçim propagandaları bir birine karıştı. İlk turda kazananın olmadığı Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde ikinci tur sürecinde; seçmen ne hissediyor, ne hissetmeli, seçim kaynaklı yaşadığı duygu geçişlerini, durumlarıyla nasıl başa çıkmalı?
Seçim sonuçlarının açıklanmasıyla ortaya çıkan bir diğer konu da şehirlerden partilere çıkan oy dağılımları analizleri oldu. Özellikle deprem bölgelerinden ‘depremlerde ihmal’ ile eleştirilen AKP iktidarına çıkan oy dağılımları meselesinde, depremzedelere yönelik sosyal medya ağırlıklı linç ve nefret söylemlerinin geliştirilmesi dikkat çekti.
Umut Sadece Düne it Bir Kavram Değildir
BSHA, Türkiye’de ilk tur sonuçları ile 20 yıllık AKP iktidarının kazanmadığı, ana muhalefet partisinin beklediğini alamadığı seçimlerin ‘psikolojik’ yönünü uzmanına sordu. Psikiyatrist Prof. Dr. Burhanettin Kaya, yaklaşık iki yıldır toplumda bireylerin gelecekle ilgili yoğun belirsizlik hissiyle karşı karşıya olduğunu, ülkede var olan gelişmelerin kişilerin hayatlarını etkilediğini, kaygı düzeylerini artırdığını belirtti.
Prof. Dr. Kaya, “Seçimler öncesi ve şu anki süreçte insanlar hala nasıl bir yaşamın ve süreçlerin kendilerini bekleyeceğini bilemedikleri bir dönemeçteler. Bu belirsizlikler çemberinde kendi hayatlarına odaklanmakta zorluklar yaşıyorlar. İki seçmen grubu var. Seçimi kazandığında ya da kaybettiğinde de işe gidecek, mutlu ya da mutsuz olacak. Bugün içerisinde bulunduğumuz koşullarda ilk olarak ortaya çıkan hayal kırıklığı olabilir. Ancak bu durumu kutsamaya gerek yok. Ünlü Fizikçi Stephan Hawking’in dediği gibi, ‘Yaşam varsa umut vardır. Bir şeyler gerçekleşmemiş olsa bile, olmayacağı, bunun değişmeyeceği anlamına gelmez. Ben aynı güçle, inançla yaşamaya devam ederim” diye konuştu.
Bir fransız felsefeciden alıntı yapan Kaya şöyle devam etti: ‘Hüzün duygusunun aslında insanı güçlendiren bir duygu olduğunu söyleyebilirim. Hüzün insanı geliştirir. Bir şeyin üzüntüsü bireyi yok etmekten çok onu, kendisini sarmalayan şeye eleştirel bakmaya iter’. Kısaca, kötü olan melankolidir. Eş deyişle insanı tüketen ve edilgin kılan derin bir karamsarlığa gömülmek… Işık önünüzde olsa, sizi aydınlatsa bile göremediğiniz bu melankoliye düşmemek gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, insanların düşünce ve eylemlerinin tarihi değiştiren özgün diyalektik etkileşimiyle, her süreç kendi içinden alternatifini çıkarır ve yeniden dünya inşa etmenin koşullarına zemin hazırlar. Umut sadece düne bağlı bir kavram değildir” diye konuştu.
“Sloganlar somut karşılıklara ihtiyaç duyar”
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında, seçmen psikolojisi üzerine değerlendirme yapan Prof. Dr. Kaya, “Seçim öncesi söylenenler ve vurgulananlar da, propagandanın içeriği hep rahatlamaya odaklıydı. Örneğin ‘Her şey güzel olacak’ söylemi bile aslında gelecekle ilgili bir genellemedir. Kimi zaman verili olmayan bir umut etmedir. ‘Her şey güzel olabilir, ama bunun gerçekleşmesi için ne yapmam gerekir’ sorusunun cevabı değildir. Bir varsayımı gerçekmiş, gerçeklikmiş gibi önüne koyup ona inanmak; motivasyon için kullanılan bir yol olabilir. Ama somut karşılığı yoksa bu ancak geçici rahatlama sağlar. Beklediğin gerçek olmazsa hayal kırıklıklarının oluşması daha kolay olur. Sloganlar somut karşılıklara ihtiyaç duyar” dedi.
Depremzedelere Karşı Gelişen ‘Nefret Söylemi’ Yorumu
6 Şubat Depremleri sonrasında bölgede depremzedelerin yanında olan ve halen desteğini sürdüren Türkiye Psikiyatri Derneğinin bölgedeki çalışmalarına katkıda bulunan Psikiyatrist Kaya, toplumda, depremlerin yaşandığı illerde iktidar partisinin daha yüksek oy almış olması karşısında; bir linç, nefret söyleminin ortaya çıkması ve suçlu ilan etme gibi bir halin ortaya çıkmasını nasıl değerlendirdiğine ilişkin sorumuzu yanıtladı.
Prof. Dr. Kaya, “Depremzedelere karşı ‘Nasıl olur da iktidara oy verirler gerekçesiyle öfke duyulması, seçim sonuçları ile ilgili başka nedenleri ve sorumlulukları göz ardı etmeye yol açan, bu yanıyla yine rahatlama amacıyla başvurulan bir yol gibi görünüyor. Bu tutum yaşanan durumu nesnel bir biçimde anlamayı değerlendirmeyi de olanaksız kılıyor. Olumsuz bir durum karşısında rahatlamak için sergilenen en kolay yollardan biri başkasını suçlamaktır. Ne yazık ki çok sık ve yaygın kullanılan olumsuz bir başa çıkma yolu. Bu yanıyla bir ötekileştirme ve ayrımcılık biçimi olmaktadır” şeklinde konuştu.
Linç ve Nefret Söylemi Eğilimi Kolaycılığa Kaçıştır
Linç ve nefret söylemlerinin kolaycılığa kaçış, umutsuzluğu ve karamsarlığı üretmek için uygun bir yol olduğuna dikkat çeken Kaya, “bugünlerde Yazar Aziz Nesin’in ‘Türk Halkının Yüzde 60’ı Aptaldır’ sözüne atıf yaparak “bu seçimin asılkazananı Aziz Nesin” ifadesini içeren bazı paylaşımların yapıldığını gözlemlediğini belirterek şöyle konuştu: “Seçim sonrası bu tip paylaşımlar, ötekini anlama konusunda başarısızlığı gösterir. Bu tür iletilerin paylaşılması aslında bir nedensellik bağı kurmaksızın, nesnel olmayan bir değerlendirme ile içini rahatlamak, ötekini kötüleme ile ilişkili bir dilin kullanıldığını göstergesidir. Kendimize asıl şunu sormamız lazım. Ne oldu da bu sonuçlar çıktı? Bu acaba seçim çalışmalarını yürüten muhalefetin propagandanın niteliğinden mi kaynaklanıyor? Acaba insanların ihtiyacı, kendi temel gereksinimleri üzerinden yürütülen bir çalışma yeterince etkili değil mi ya da yeterli olmadı mı? Ya da daha hep gücün, güçlü olanın yanında olma ile ilgili manipülasyonlar mı daha çok etkiliyor insanları? İHA’lar, SİHA’lar, Akdeniz’den gezinen gemiler, uzay programları, aslında hiçbir zaman sahip olamayacağı yerli ve mili elektrikli otomobile sahip olabilme hayalleri mi? vesaire… Bunları analiz etmek önemli ve sosyoloji, siyaset bilimi ve sosyal psikoloji penceresinden yürütülen bir düşünüşü gerektiriyor. Bunun için çalışmalara, araştırma verilerine bakarak düşünmek lazım. Bunu yapmadan böylesi bir kolaycılığa kaçarak birkaç söz söyleyip rahatlamak aksine umutsuzluğu, karamsarlığı üretmek için uygun bir yol aynı zamanda.”
Oy Tercihlerinin Nedeni Araştırılabilir
Deprem bölgelerindeki seçim sonuçlarına yönelik toplumda gelişen nefret ve linç söylemleri ile ilgili açıklamasına devam eden Kaya şunları söyledi: “Başka bölgelere göç eden binlerce insan var. psikolojik ve sosyolojik boyutları olan bir konu. Seçim sonrası ortaya çıkan oy dağılımı, tercih edilen partiler üzerinden yapılan bazı olumsuz söylemler akılcı gelmiyor. Türkiye’de daha önceki yıllarda da yaşanan deprem veya benzeri doğal afetler sonrasındaki seçimlerde de benzeri sonuçlar ortaya çıktığını hatırlıyorum. Doğal afetler sonrasındaki seçim dönemlerinde kullanılan oyları ve yönelimleri değerlendirmek için ayrıntılı bir araştırma yapmak gerekir. Hangi partiye ne kadar, nereden oy verilmiş, var olan seçmen sayısı ile oy kullanan seçmen sayısı değerlendirilerek bir araştırma yapılabilir. Bu araştırmalardan sonra ancak bir çıkarımda bulunulabilinir. 3 ay önce yaşadığımız depremde belki de ‘oylarını muhalefet verecek bireylerin önemli bir kısmı yaşamını yitirmiştir olabilir. Seçmen listelerinde varlardır, ama şimdi hayatta değillerdir’ tespiti yapılabilir. Bu da seçmen sayısı ve kullanılan oy sayısı arasındaki farkla anlaşılabilir kanımca. Bir yanıyla bu aslında depremdeki gerçek kayıpların sayısı hakkında fikir verecektir.”
Dün İle Bugün Arasındaki Değişiklikler Fark Edilmelidir!
Hayal kırıklıkları sonrasında izlenecek yol hakkında tavsiyede bulunan Prof. Dr. Kaya son olarak şöyle konuştu: “Eğer ihtiyaç olunan şey umut ise, bu ötekileştirici söylemle hissedilen rahatlama hissi asla umudu doğuran bir his değildir. Aksine insanı umut ya da mutsuzluk gibi herhangi bir duygunun orta yerine bırakan bir şeydir. Umut daha bilinçli bir şekilde ifade edilmeli ve umut edene eleştirel bir bakış sağlamalıdır. Vurgulamak istediğim şu: İstenilen bir sonuca ulaşamamak, onun yarattığı hüzün, kendine bakmayı, eleştirmeyi ve bu hüzünlü durumu değiştirmeyi olanaklı kılan bir enerjiyi de verir. Yeter ki bir içine gömülme oluşmasın. Derin bir melankoli, bir karamsarlık içine düşülmesin. Hüzünle bu duyguyu karıştırmamak gerekir. ‘Bugün biraz hüzünlü olabiliriz ve bu hüznümüzü yaşayalım demek gerekir’ Beklediğini bulamayan kişi öncekiyle sonraki durumu karşılaştırdığında, bugün umduğunuz gerçekleşmezse bile, öncekiyle şimdiki arasında değişmeler vardır. Bütün bu değişiklikleri göz ardı ederek sadece sonuca odaklanmak, diğer bir deyişle yaşama yalnızca siyah ve beyaz bir pencereden bakmak hayal kırıklığını kendiliğinden bir kadere dönüştürecektir!” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.