SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Sınav, bilime sahip olan medeniyetin dünyaya hükmedeceğini belirterek, "Bilim üretebildiğimiz sürece yükseleceğiz, üniversite olacağız. Bilim üretemediğimiz sürece, üniversiteler sadece, hala ders yapılan yer olarak devam edecektir" dedi.
SANKO Üniversitesi ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi tarafından düzenlenen "1. Obezite ve Metabolik Cerrahi Hasta Okulu" toplantısının açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Sınav, üniversitenin kuruluşunda yer almaktan mutlu olduğunu söyledi.
"Mutluyum çünkü, üniversiteyi kurarken, "acaba Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bilim üretmeye yönelik bir şeyler yapabilir miyiz" niyetiyle yola çıktık" diyen Prof. Dr. Sınav, "Bilim ürettiğimiz sürece üniversite olacağız, atalarımıza, ailelerimize, hocalarımıza olan borcumuzu ödeyeceğiz. Böylece Batıya karşı daha güçlü olacağız" ifadelerini kullandı.
Obezite nedir? nasıl meydana gelir?
SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimler Fakültesi (SBF) Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Baştemir, "Obezite Nedir? Nasıl Meydana Gelir?" konusunu anlattı.
Obezitenin, günümüzde önlenebilir ölümlerin, sigaradan sonra gelen ikinci önemli nedeni olduğunun altını çizen Prof. Dr. Baştemir, "Hem gelişmiş ülkelerde, hem de gelişmekte olan ülkelerde obezite her geçen gün artış göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü belirlemelerine göre, dünya genelinde obezite, 1980 yılından günümüze iki kat artmıştır. Ülkemizde de diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi obezite görülme sıklığı gün geçtikçe artmaktadır" şeklinde konuştu.
Obezite sıklığı
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan "Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-2010" ön çalışma raporuna göre, Türkiye'de obezite sıklığının erkeklerde yüzde 20.5, kadınlarda yüzde 41, toplamda yüzde 30.3 olarak bulunduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Baştemir, "Toplamda fazla kilolu olanlar yüzde 34.6, fazla kilolu ve şişman olanlar yüzde 64.9, çok şişman olanların oranı yüzde 2.9 olarak bulunmuştur.Ülkemizde yapılan TURDEP-II çalışmasında ise kadınlarımızda obezite sıklığı yüzde 44, erkeklerde yüzde 27 ve genel toplumda ise yüzde 35 bulunmuştur.
Aşırı ve yanlış beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği obezitenin en önemli nedenleri olarak kabul edilmektedir. Bu faktörlerin yanı sıra genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiri ile ilişkili olarak obezite oluşumuna neden olmaktadır. Tüm dünyada özellikle çocukluk çağı obezitesindeki artışın sadece genetik yapıdaki değişikliklerle açıklanamayacak derecede fazla olması nedeniyle, obezitenin oluşumunda çevresel faktörlerin rolünün ön planda olduğu kabul edilmektedir" ifadelerini kullandı.
Nedenleri
Obezite prevalansında görülen artışa, artan teknoloji ile beraber özellikle ulaşım, üretim ve tarım alanlarında kolaylaşan yaşam biçimine bağlı fiziksel aktivitede azalma ve modern yaşamdaki beslenme alışkanlıklarındaki değişimin neden olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Baştemir, "Ayaküstü (fast-food), hızlı yenen sağlıksız besinlerle karbonhidrattan ve rafine şekerden zengin, bitkisel liflerden fakir, aşırı yağlı beslenme şekli obeziteye yol açan önemli faktörlerden birisidir" uyarısını yaptı.
Boş zamanları kolaylıkla dolduran cep telefonu, televizyon, bilgisayar, ev sineması gibi ileri teknolojik araçların kullanımının yaygınlaşmasının, obezitenin artmasına önemli ölçüde katkıda bulunduğuna işaret eden Prof. Dr. Baştemir, "Türkiye'de kadınlardaki obezite prevalansının dünya ortalamalarına göre yüksekliği şaşırtıcı değildir. Bu konuda yapılan çalışmalar, Türk kadınlarında fiziksel aktivite düşüklüğü, yüksek doğum sayısı, uzun laktasyon dönemleri, eşlik eden diyabet ve hipertansiyon, düşük gelir ve düşük eğitim düzeyinin obezite üzerinde önemli ölçüde etkili olduğunu göstermiştir" dedi.
Obezite ve metabolik cerrahi
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Öğretim Üyesi, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı, Obezite ve Metabolik Cerrahi Kliniği Sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Başar Aksoy, "Obezite ve Metabolik Cerrahi Nedir? Kimlere Uygulanır?" konusunda sunum yaptı.
Yrd. Doç. Dr. Aksoy, obeziteyi, insan vücudunda yağ hücresi(leri)nde depolanan doğal enerji rezervlerinin, ciddi risk oluşturacak düzeyde artması ve sonuçta ölüm oranlarının kaçınılmaz olarak yükselmesi ile karakterize bir hastalık olarak tanımladı.
Obezite cerrahisinin, mide hacminin küçültülmesi veya "malabsorsiyon" yani yiyeceklerin emiliminin bazı aşamalarda engellenmesinin sağlanması olarak iki temel prensibe dayandığını kaydeden Yrd. Doç. Dr. Aksoy, "Bu ameliyatlardan en uygun olanı, doğru hastaya doğru zamanda yapıldığında hayat kurtarıcıdır" ifadelerine yer verdi.
Bilinen ilk şişmanlık düzeltici cerrahi girişimin, 1960 yılında rapor edildiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Aksoy, "Açık yöntemlerle karın ön duvarı açılarak aşırı şişman hastalarda zor koşullarda uygulanan bu cerrahi işlemler, cerrahlar için oluşturdukları zorluklar ve hastalarda gözlemlenen yüksek oranlardaki komplikasyonları nedeniyle uygulanmaya devam etseler de yaygınlık kazanamadı. Benzer şekilde uygulanan diğer açık prosedürler de beraberinde getirdikleri sorunlardan dolayı seyrek olarak başvurulan operasyonlar sınıfına girmiştir.
Modern ve tüketici hayatın yaygınlaşması bir taraftan ve laparoskopik cerrahi alet ve tekniklerinin gelişmesi diğer taraftan morbid obez hastalarının laparoskopik (kapalı) cerrahi teknikler ile tedavi edilmesi fikrini güçlendirdi ve sonunda 1983 yılında ilk defa şişmanlık cerrahisi kapalı olarak gerçekleştirildi.
1993 yılında ilk mide kelepçesi piyasaya çıktı. 1995 yılında Fransa'da ilk başarılı mideye kelepçe takılan hasta serisi yayınlandı. Mide by-pas operasyonları ise 1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde rutin olarak kullanılan bir cerrahi haline geldi" şeklinde konuştu.
METABOLİK SENDROMUN ZARARLARI
Yrd. Doç. Dr. Aksoy, metabolik sendromun ise obezite ile beraber diyabet hastalığı, kardiyovasküler hastalıklar, tansiyon yüksekliği ve kolesterol seviyelerinin yüksekliğiyle seyreden klinik durum olduğunu anımsatarak, "Metabolik sendrom, vücutta ciddi organ hasarına ve iş kaybına sebep olabilen, aynı zamanda kalp ve damar hastalıklarının oluşmasını sağladığından, bir ölüm sebebi olarak değerlendirilir" diye konuştu.
Morbid obeziteye eşlik eden hastalıklar arasında, koroner arter hastalığı, yüksek tansiyon gibi metabolik rahatsızlıkların yer aldığını anlatan Yrd. Doç. Dr. Aksoy, bu hastalarda görülen kanser sıklığının da fazla olduğuna vurgu yaptı.
Yrd. Doç. Dr. Aksoy, bu hastalıkların artışıyla, sağlık harcamaları da arttığından, hastaların ameliyatla tedavisi yönteminin tercih edildiğini bildirdi.
Obezite ve metabolik cerrahi sonuçları
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Öğretim Üyesi, Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Halil Coşkun da "Obezite ve Metabolik Cerrahi Sonuçları" başlıklı paylaşımda bulundu.
"Diyet ile kilo vermede başarılı olan hastalardan yalnızca yüzde 5-10'unun, birkaç yıl boyunca kilolarını korudukları düşünüldüğünde, obezite cerrahisi uzun dönemde son derece etkili bir yöntemdir" diyenProf. Dr. Coşkun, "Obezite cerrahisi, kilonun çok daha düşük seviyelere düşürülmesinde, uzun vadede kilo kaybının sürdürülmesinde ve obezite ile ilişkili yandaş hastalıkların iyileşmesi için de iyi sonuçların alındığı, etkili bir tedavi seçeneğidir. Obezite cerrahisinin kabul edilebilir maliyet etkinliği, obezitenin tıbbi tedavisinden daha etkilidir. Bugünkü verilerle en fazla kilo kaybettiren ve kaybedilen kilonun uzun vadede korunmasını sağlayan obezite tedavi yöntemi, obezite cerrahisi prosedürleridir" dedi.
OBEZİTE CERRAHİSİ ÖNCESİ BESLENME
Acıbadem Üniversitesi SBF Beslenme ve Diyetetik Bölümünden Diyetisyen Nida Yıldız ise "Obezite Cerrahisi Öncesi Beslenme" konusuna değinerek, obezite cerrahisi hastalarının, ameliyat öncesi bariatrik beslenme kurallarını öğrenmelerinin, ameliyat sonrası yeni beslenme düzenine hazırlanmaları açısından çok önemli olduğunu belirtti.
"Ameliyat öncesi vücudu ameliyata hazırlamak, iyileşme sürecini hızlandırmak ve kilo kaybetme oranını arttırmak amacıyla eski beslenme sisteminizi değiştirmeniz gerekir" diyen Yıldız, ameliyata kadar beslenme sisteminde sağlığı kötü etkileyecek besinler almak yerine ameliyata hazırlanılması ve ameliyat sonrası uygulanacak bariatrik beslenme kriterlerini yaşam tarzı haline getirme sürecine girilmesi gerektiğini anlattı.
Ameliyat öncesinde kilo vermenin, olası komplikasyon risklerini düşürdüğünü ve ameliyatı daha güvenli hale getirdiğini anımsatan Yıldız, "Ameliyat öncesinde bariatrik beslenme uzmanının söylediği beslenme ve diyet önerilerine uymak bu açıdan çok önemlidir. Ameliyat öncesinde kilo vermek sadece vücudunuzu ameliyata hazırlayıp, ameliyat risklerinizi azaltmaya yardımcı olmaz, aynı zamanda ameliyat sonrası ve yaşam boyu yeni beslenme sisteminize alışmak ve yaşam biçiminizi değiştirmek için de yüksek oranda yardımcı olur" ifadelerine yer verdi.
Obezite cerrahisi sonrası beslenme
Bilim Üniversitesi SBF Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim GörevlisiNazlı Acar, "Obezite Cerrahisi Sonrası Beslenme" hakkında bir konuşma yaptı.
Acar, obezite cerrahisi hastalarının, ameliyat sonrası bariatrik cerrahi beslenme ilklerine sadık kalmaları gerektiğine dikkati çekerek, bu dönemin kişinin hem sağlıklı kilo kaybetmesini sağlarken, hem de beslenme alışkanlıklarını değiştirerek 1.5 yıl sonrasına yatırım yaptığı dönem olduğuna vurgu yaptı.
Ameliyat sonrası önerilen sıvı, püre, yumuşak ve katı beslenme dönemlerinin her birinin bariatrik cerrahi beslenme ilkelerine göre yapılmasının son derece önemli olduğunun altını çizen Acar, "Ameliyat sonrası, küçülen mideye uygun porsiyonlarda ve en az 60 gr protein alımı hedeflenmeli ve hastaya protein hesabı konusu uzman bariatrik diyetisyenlerce öğretilmelidir. Ameliyat sonrası beslenme pek çok kişinin düşündüğünün aksine, son derece önemli olup, beslenme alışkanlıklarının değiştirilebilmesin de oldukça etkin bir dönemdir" şeklinde konuştu.
Obezite cerrahisinin psikiyatrik ve psikososyal yönleri
İstanbul Gelişim Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Güzin Sevinçer, "Obezite Cerrahisinin Psikiyatrik Ve Psikososyal Yönleri" ne değindi.
Yrd. Doç. Dr. Sevinçer, "Obezite cerrahisi ile hastalar hızlı kilo verebilmekte ve obeziteye eşlik eden hastalıklarda da düzelmenin beraberinde gelmesi ile obezite cerrahisi uygulanan hasta sayısı her geçen gün artmaktadır. Obezite cerrahisi ülkemizde de son on yıl içerisinde giderek popüler hale gelen ve daha çok tercih edilmeye başlayan bir obezite tedavi yöntemidir" dedi.
Yrd. Doç. Dr. Sevinçer, obezite cerrahisinin psikiyatrik ve psikososyal yönleri ile ilgili "Gerek obezite gerekse obezite cerrahisi psikiyatri ve psikososyal değişkenlerle karşılıklı ilişki içindedir. Obezitenin kendisi psikolojik problemlere yol açtığı gibi pek çok psikolojik ve psikiyatrik problemin obezite sebebi olduğu artık bilinmektedir. Aynı zamanda bu kişilerde beden imajlarından memnuniyetsizlik, evliliklerinde mutsuzluk, cinsel yaşamlarında güçlük gibi psikososyal problemlere de normal kilolu bireylere göre daha sık rastlanmaktadır.
Altta yatan psikiyatrik problemler göz ardı edilirse ameliyat sonrası dönemde özellikle 2. yıldan sonra geri kilo alımlarının başlamasıyla, kişinin son şans olarak gördüğü bu müdahalenin de "başarısızlıkla" sonuçlanması ciddi yaşam problemlerine yol açar. Cerrahi işlemin başarısının ne ile ölçüleceği üzerine yapılan tartışmalar, artık sadece kilo vermenin tek başına bir kriter olmadığını, hastaların psikiyatrik ve psikososyal durumu ile yaşam kalitesindeki iyilik hallerinin başarının değerlendirilmesinde önemli bir kriter olduğunu göstermektedir" ifadelerini kullandı.
Toplantının bitiminde "Hasta Tecrübesi, Nasıl Karar Verdim? Hangi Süreçlerden Geçtim?" diyen Başak Şekerpare isimli Gastrik Bypass geçiren bir hasta, deneyimlerini paylaştı.
Konuşmaların ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan konuşmacılara teşekkür belgesi takdim edildi.
İHA