Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, mevcut durumda kamu okullarında temizlik ve hijyen çalışmalarının tam olarak yürütülmesinin zor olduğunu açıkladı. Geylen, 3 bin öğrenci sayısına ulaşmış okullarımız bulunmaktadır. Buralarda bir iki personel ile nasıl hijyen sağlanacaktır” diye sordu.
Bilim Kurulu bir takım bilimsel değerlerle açıklama yapıyor ancak bir de ülkemizin gerçekleri var.
Mevcut durumda dahi okullarda temizlik işlerinin yürütülmesinin zor olduğunun altını çizen Genel Başkan Geylan; “Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun tavsiye ettiği hijyen tedbirleri için hizmetli personeli üç katına çıkarmamız gereklidir.” dedi. Geylan; “Sağlık Bakanlığı Covid 19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi yayınlamıştı. Bu rehberde okullarda alınacak tedbirler kapsamında sınıfların 4 metrekareye bir öğrenci düşecek şekilde düzenlenmesi istendi. Bu öneri güzel ama uygulanabilir mi? MEB tip projelerine göre anaokulu ve ilkokullarda sınıflar 48 metrekare, ortaokul ve liselerde 56 metrekaredir. Bu sayıları 4 metrekareye böldüğümüzde anaokulu ve ilkokullarda azami 12 öğrenci, ortaokul ve liselerde azami 14 öğrenci olması gerekiyor. Özellikle büyükşehirlerde ve nüfusun yoğun olduğu yerlerde ikili değil, üçlü hatta dörtlü eğitime geçmeliyiz ki, 12 ve 14 rakamlarına ulaşabilelim. Bu tabi ki çok mümkün değil. Bilim Kurulu bir takım bilimsel değerlerle açıklama yapıyor ancak bir de ülkemizin gerçekleri var”
Bilim Kurulu’nun önerdiği bir diğer husus ise; öğrenci ve öğretmenlerin temas ettikleri yerlerin gün içerisinde çok sık temizlenmeseydi. Ama bakınız şuan dahi okullarımız hem temizlik malzemeleri hem de personel sayısı itibari ile rutin temizlik işlemlerini dahi yürütmekte zorlanılıyor. Kaldı ki bu pandemi sürecinde Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun tavsiye ettiği hijyen tedbirleri için hizmetli personelini üç katına çıkarmamız gereklidir.” dedi.
Hükümetin ivedilikle Milli Eğitim Bakanlığı’na ek bütçe tahsis etmesi gerektiğinin önemine dikkat çeken Genel Başkan Geylan; “Milli Eğitim Bakanlığı’nın mevcut kadrolu hizmetli personel sayısı 29 bindir. Bunun yanında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile yapılan protokol ile birçok okul yardımcı hizmetli personel eksiğini İş Kur’dan temin ediyor. İş Kur’dan temin edilen personel ise 1 Ekim-30 Haziran tarihleri arasında görev yapıyor. Bu sayı ise geçen yıl 92 bin’di. Ama MEB’de yaklaşık olarak 60 bin kurum var. Hatta 2-3 bin öğrenci sayısına ulaşmış okullarımız bulunmaktadır. Dolayısıyla okullarımızda yetersiz personel ile nasıl hijyen sağlanacaktır? Hükümetin ivedilikle Milli Eğitim Bakanlığı’na ek bütçe tahsis etmesi gerekiyor.” diye konuştu.
Hükümet Milli Eğitim Bakanlığı’na ek bütçe tahsis etmelidir.
Geylan: “Bakınız; Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk, eğitim bütçesinin önemli kısmının öğretmen maaşlarına ayrıldığını dile getirdi, bunu söylerken de ‘yük’ kelimesini kullanarak talihsiz bir ifadede bulundu. Ama şunu hemen belirtelim; 2020 yılında MEB’in bütçesi 125.3 milyar TL’dir. Bunun yüzde 85’i personel maaşlarına ayrılmaktadır. MEB bütçesinden yatırımlara ayrılan pay sadece yüzde 4.65’tir. 18 milyon öğrencinin olduğu bir ülkede bu rakam çok yetersizdir. 1 milyondan fazla çalışan olan MEB’de 125 milyarlık bütçenin yüzde 85’inin personel giderlerine ayrılması çok doğal. Bunun sorumlusu da hükümettir. Hükümet bu çağrıya kayıtsız kalmamalı, ek bütçe tahsis etmelidir.” dedi.
Şu dönem Milli Eğitim Bakanlığı’na yapılacak yatırım toplum sağlına yapılan yatırım demektir.
Genel Başkan açıklamasın da “Ayrıca sağlıklı eğitim hizmetinin yürütülmesi için daha fazla derslik üretilmeli, daha fazla öğretmen atanmalı, daha fazla hizmetli personel alımı yapılmalıdır. Şu dönem Milli Eğitim Bakanlığı’na yapılacak yatırım, aslında toplum sağlığına yapılan yatırım demektir. İlkokul, ortaokul ve lise olmak üzere 18 milyon öğrenci, 1 milyon 100 bine yakın eğitim çalışanı toplamda 20 milyona yaklaşan bir kitlenin sağlığına korur isek, ailelerin de sağlığı korumuş oluruz. Derslik ve öğrenci sayısı bakımından zaten OECD ülkelerinin gerisindeyiz. Dolayısıyla yaşananların sorumluluğu da ülkemizi yönetenlere aittir.” diye konuştu.
İkinci il dışı tayinlerde en büyük problem yeteri kadar kontenjan ayrılmamasıdır.
İkinci il dışı tayinleri hakkında da önemli açıklamalarda bulunan Genel Başkan Talip Geylan ikinci il dışı tercihlerinde kontenjan sayılarının yetersiz olduğunu vurguladı. Geylan şunları kaydetti: “Hem yüz yüze görüşmelerimizde hem de yazılı olarak başvurularımızda ve kamuoyuna yönelik olarak düzenlediğimiz kampanyalarda ikinci il dışı atamalarını gündemde tutuyoruz. Öncelikli olarak atandığı yerde görev süresini tamamlamış öğretmenlerimizin bir sebeple başka bir ile atanma talebi keyfiyet değil, yasal ve doğal hakkıdır. Ancak sanırım planlama hatasının çıkardığı sorunlar öğretmenlerimize mağduriyet yaratıyor. Bakınız sendikamızı ziyarete gelen bir edebiyat öğretmenimiz görev yaptığı Merzifon’dan Ankara’ya tayin talebinde bulunuyor. Ancak Ankara için kontenjan sadece 4 kişi ile sınırlı. Bu durum, ‘Ankara’ya edebiyat branşından tayin talebinde bulunanların isteklerini yapmayacağım’ demektir. Bir diğer bir öğretmenimiz ise Ankara’da görev yapıyor, eşi özel sektörde Antalya’da yani bir işe girmiş. Bilindiği gibi özel sektörde çalışanların devlette çalışan eşlerinin tayin isteyebilmesi için iki yıl da en az 365 gün sigortalı olma şartı bulunuyor. Dolayısıyla öğretmenimiz bu şarta da uymuyor, mazeret tayin hakkın da isteyemiyor. İkinci il dışı tayinlerde en büyük problem yeterli kontenjan ayrılmamasıdır. Bu konunun ivedilikle planlı bir şekilde çözülmesi gerekmektedir. Çözüm olarak şunu söyleyebiliriz: Örneğin il dışı tayini çıktığı halde bir takım koşulların değişmesinden dolayı tayinini iptal etmek isteyenler var. Buralardan boşalan kadrolar ikinci il dışı tayin talebinde bulunanlara verilsin.” dedi.
Kamu yöneticilerini Anayasamızın ihlal etmekten geri durmaya davet ediyorum.
İl içinde Mazerete bağlı yer değişikliği talepleri karşılanmayan öğretmenlere ilçe emri verilmesi gerektiğini belirten Genel Başkan Geylan, “İl içi mazeret tayin taleplerinin karşılanmaması mağduriyetler yaratmaya devam etmektedir. Bakınız; Ankara’nın Mamak ilçesinde görev yapıyorsunuz, eşinizde Nallıhan ilçesinde görev yapıyor. Nallıhan ilçesi Ankara merkeze 160 km’dir. Öğretmenlerimiz her gün bu mesafeyi kat etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla öğretmenlerimizin aile bütünlükleri bozulmaktadır. Sendika olarak şunu önerdik: süre ve mesafe şartı getirerek, mesela 50 k’nin uzağında çalışanları eşinin bulunduğu ilçe emrine vererek sorunu çözebiliriz. Kaldı ki bu durumda olan çok ciddi sayıda öğretmenimiz de yok. Yani sistemde bir kaos oluşturmaz. Bu şekilde aileleri birleştirmiş olacağız. Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı’nın il içi özür gurubu mağduru öğretmenlerin bu duruma daha fazla sessiz kalmaması lazım. Bir aileyi dahi birleştirmiş olmak büyük bir nimettir. Anayasamızın 41. maddesi; ‘ Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.’ der. Bu yüzden kamu yöneticilerini Anayasamızı ihlal etmekten geri durmaya davet ediyorum.” diye konuştu.
Zorunlu hizmet tazminatı ile mahrumiyet bölgelerindeki öğretmenimizi esir ederek değil, TEŞVİK ederek öğretmen istikrarını sağlamış olursunuz.
Zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapan öğretmenlere teşvik uygulaması getirilmesini de isteyen Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, “Türk Eğitim-Sen olarak her Toplu Sözleşme görüşmesinde ifade ediyoruz; Mahrumiyet bölgelerinde görev yapan öğretmenlerimize, mahrumiyet derecesine göre 1 brüt asgari ücret ile 2 brüt asgari ücret arasında değişen miktarlarda zorunlu hizmet tazminatı ödeyelim. Diyarbakır’ın Silvan İlçesinde görev yapan bir öğretmen ile Ankara’nın Keçiören ilçesinde görev yapan öğretmene aynı özlük ve mali haklar verilir ise, elverişsiz koşulların hakim olduğu bölgelerde öğretmenlerimizi tutamazsınız. Aslında bu önerimiz de 23 Ekim 2018 tarihinde yayınlanan 2023 Eğitim Vizyon Belgesi’nde teşvik uygulaması adı altında yer almıştı. Şimdi yapılması gereken, kamuoyuna açıklanan teşvik uygulamasını hayata geçirmektir. Eğer öğretmenlerimize zorunlu hizmet tazminatı verir iseniz mahrumiyet bölgelerinde fedakarlıkla hizmet eden öğretmenimizin, ‘fedakarlığının devlet tarafından görmezden gelinmediği’ algısıyla daha bir şevk ile çalışacağını göreceksiniz. Böylece elverişsiz koşulların hakim olduğu bölgelerde öğretmenlerimizi tutmak için ne zorunlu hizmete ne de çakılı sözleşmeli çalıştırmaya gerek kalmayacaktır. Zorunlu hizmet tazminatı ile mahrumiyet bölgelerindeki öğretmenimizi esir değil, teşvik ederek öğretmen istikrarını sağlamış olursunuz” şeklinde konuştu. “