Aile Olmak, Aile Kalmak

Köylerim'de Ramazan 10. Gün. Ramazan' ın 10. gününde Aile olmak ve aile kalmak konusuna göz atıp, Gösteriş için yapılan amelin sevabı var mıdır? sorusuna cevap arıyoruz.

AİLE OLMAK, AİLE KALMAK

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rûm, 30/21.) Bir hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Sizin en hayırlınız ailesine en güzel şekilde davranandır. Ben, aranızda ailesine en güzel davranan kişiyim.” (Tirmizî, Menâkıb, 63. )

Yüce Allah, varlıkların en değerlisi olan insanı, erkek ve kadın olarak farklı cinsiyetlerde dünya hayatına yollamıştır. Birbirlerine eş olmaları, huzurlu bir yuva kurmaları için aralarında kuvvetli bir muhabbet ve merhamet bağı var etmiştir. İyilikte yardımlaşacakları ve kendilerini güvende hissedecekleri bir aile ortamı lütfetmiştir. Evlenerek bir aile kurmak, her şeyden önce yaratılışımıza uygundur. Cenâb-ı Hak, “Aranızdan bekâr olanları evlendirin.” (Nûr, 24/32.)  buyruğuyla kadın ve erkek için nikahı teşvik ederken, başta yakınları olmak üzere bütün bir topluma da evlenme çağına gelenlere destek olmalarını tavsiye etmiştir. Aile kurmak, aynı zamanda Peygamberimizin sünnetidir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurur: “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (İbn Mâce, Nikâh, 1.)  Fıtratına uygun bir şekilde sahih bir nikâhla nezih bir evlilik yapmak, her insan için onur ve şükür vesilesidir. Zira “Ey genç topluluğu, aranızdan evlenmeye gücü yetenler evlensin.” (Buhârî, Nikâh, 3, Müslîm, Nikâh, 1.)  buyuran Peygamberimizin ifade ettiği üzere, “evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur.”  (Buhârî, Nikâh, 3, Müslîm, Nikâh, 1.)

Aile içinde yaşamak, her yaştan insana güven ve mutluluk aşılayan bir nimettir. Sıcak bir yuvanın tadını, dertlere derman olan müşfik elini, hayata anlam katan desteğini başka hangi nimet karşılayabilir? Aile hayatını sağlam temeller üzerine bina eden eşler, sadece bu dünyada değil, ahirette de saadete kavuşacak, birbirini cennete taşıyacaktır. Aile olmak, sadece aynı çatı altında yaşamak değildir. Aile aynı zamanda bir duygu, ideal, umut ve fikir birlikteliğidir. Eşlerin birbirine dost olması, iyilik ve takvada yarışmasıdır. Aile olmak, Rabbimizin rızasına uygun bir hayatı birlikte yaşamaktır. Sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu paylaşmaktır. Her türlü meşakkati beraberce göğüslemek, vefakâr bir eş, sâdık bir yâr, merhametli bir ebeveyn, salih bir evlat olmaktır. Ancak aile kurmak kadar, aile kalmak da önemlidir. Ailesinin değerini bilmek ve kurduğu yuvayı korumak, kadın-erkek her Müslümanın vazifesidir. Aile kalmak, eşlerin birbirini örtü misali setretmesi, her türlü kötülükten muhafaza etmesi, ilgi ve sevgiyle bütünleştirmesi demektir. Bu sebeple Yüce Rabbimiz, “Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara, 2/187.)  buyurmuştur.

Aile kalmak, yuvayı tehdit eden hata ve kusurları terk etmeyi gerektirir. Mümin, ailesi içinde hoşgörülü ve affedici olmaya, sabırlı ve sebatkâr davranmaya gayret eder. Zira Sevgili Peygamberimiz  (s.a.s) bizlere şöyle nasihat etmektedir: “Mümin bir kimse mümine olan eşine nefret beslemesin; çünkü onun bir huyunu beğenmezse de hoşlanacağı bir huyu mutlaka vardır.” (Müslîm, Radâ’, 61.)  Aile kalmak, kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle her bir aile ferdinin sorumluluklarını yerine getirmesiyle ve en az kendi hakları kadar diğerlerinin haklarını da gözetmesiyle mümkündür. Aile kalmak, her hal ve şartta kendi menfaatini değil ailenin faydasını düşünmeyi gerektirir. Peygamber Efendimizin bir hadisine göre, “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Davûd, Zekât, 45.)
Sevginin ve sevincin bereketlendiği, hüznün ve kederin dağıldığı bir aileye sahip olmak için gayret edelim. Gençlerimizi ailenin güçlü ve samimi ruhuyla tanıştıralım. Çocuklarımıza ve eşlerimize sükûnet veren bir aile ortamı sunalım. Ailemizin kıymetini bilelim. Unutmayalım ki ailemiz bize Rabbimizin emanetidir ve insan ahirette ilk önce anne babasına, eşine ve çocuklarına karşı davranışlarından hesaba çekilecektir.      

Resûlullah’a En Çabuk Kavuşan Kıymetli Validemiz:  Zeyneb bint Cahş (r.a.)

Allah Resûlü’nü kaybetmenin hüznüyle doluydu yürekler. Hane-i saadette de hüzün vardı. Aynı zamanda bir merak içindeydi müminlerin anneleri. “İçinizden bana en çabuk kavuşacak olanınız, kolu en uzun olanınızdır.” demişti Alemlerin Efendisi onlara hayattayken (Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 101). Acaba kimi kastetmişti; içlerinden hangisi  diğerlerinden daha önce kavuşacaktı o gül yüzlü nebiye? Resûlullah’ın kıymetli eşleri bu sorunun cevabını bulmak için, ne zaman bir araya gelseler duvar kenarında kollarının uzunluğunu ölçmeye koyuluyorlardı. Bu durum bir süre böyle devam etti. Zihinleri meşgul eden bu bilmece, Zeyneb bint Cahş’ın ölümüyle çözülüverdi. Boyu pek de uzun olmamakla birlikte cömertliği ve ihtiyaç sahiplerini görüp gözetmesiyle meşhur olan bu hanımın vefatıyla anlaşıldı ki, “kolu en uzun olan”, “en çok sadaka veren” demekti.

Zeynep bint Cahş, Allah Resûlü’nün halası Ümeyme’nin kızıydı. Hz. Peygamber onu, köleyken azat ederek evlat edindiği Zeyd b. Hârise ile evlendirmek istemişti. Toplum içerisinde saygın bir konumda olan Kureyş kabilesinin en seçkin  ailelerinden birine mensup Zeyneb bint Cahş, bu teklife sıcak bakmasa da o sıralarda nazil olan “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” (Ahzâb, 33/36) ayeti doğrultusunda Resûlullah’a karşı gelmek istememiş ve Zeyd (r.a.) ile evlenmeyi kabul etmişti. Cahiliye adetlerinde hür bir kişi, azat edilmiş bile olsa köle statüsünde olan biriyle evlenemezdi. Dolayısıyla bu evlilik, hür ve köle ayrımına odaklanmış cahiliye anlayışına darbe vuran önemli bir olaydı. Fakat zaman içerisinde iki genç arasında çıkan anlaşmazlıklar had safhaya vardı, Resûlullah’ın barış tavsiyeleri artık sonuç vermiyordu ve sonunda boşanma yoluna gidildi.

Resûlullah’ın takdiri karşısında kendi tercihinden vazgeçen, ancak bu birliktelikte huzur bulamayan Zeyneb bint Cahş’a müjde olacak haber, vahiyle geldi:  “...Biz onu -Zeyneb’i- sana nikâhladık ki evlâtlıkları, kadınlarıyla ilişkilerini kestiğinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. (Ahzâb, 33/37). Bu ayetle Zeyd b. Hârise’den ayrılan Zeyneb (r.a.), Resûlullah’a eş olmakla kalmıyor, müminlerin anneleri arasında eşsiz bir konumu haiz oluyordu. Evlilikleri boyunca bu hususu dile getiren Zeyneb (r.a.), “Sizleri (Hz. Peygamber ile) kendi aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat göklerin ötesinden Yüce Allah evlendirdi.” sözleriyle Hz. Peygamber’in diğer eşlerine karşı övünürdü. (Buhârî, Tevhîd, 22) Zeyneb’in (r.a.) ilk evliliği gibi bu ikinci evliliği de inananlar için bir mesaj niteliğindeydi. Zira Yüce Allah, elçisine Zeyneb bint Cahş’ı nikahlayarak cahiliye toplumunda mevcut “evlatlıkların boşadığı hanımla evlenememe” adetini kaldırdığını ilan ediyordu.

İbadete düşkünlüğü ve hayır işlerindeki gayretiyle ön plana çıkan Zeyneb bint Cahş, Hz. Peygamber’in en sevdiği hanımlarındandı. Deri tabaklama, deri dikme ve boncuk dizme gibi işler yapar, kazandığı parayı Allah yolunda harcardı. Hz. Ömer’in halifeliği sırasında kendisine tahsis ettiği gelirin tamamını yoksullara dağıtmıştı. Resûlullah’ın diğer hanımları da onun bu yönünü takdir ederdi. Vefatının ardından Ümmü Seleme validemiz onun hakkında şöyle demişti: “Zeyneb, saliha bir hanımdı. Gece namazı kılar, çok oruç tutardı. Elişi yapar ve ondan elde ettiğinin hepsini yoksullara sadaka olarak dağıtırdı.” (İbn Sa’d, Tabakât, VIII, 82). Onun vefat haberini alan Hz. Âişe ise üzüntüsünü şu sözlerle dile getirmişti: “Övgüye lâyık, ibadetine düşkün, yetim ve dulların sığınağı gitti.” (İbn Sa’d, Tabakât, VIII, 87) Bu güzel özellikleriyle Resûlullah’ın nazarında özel bir yeri olan Zeyneb validemiz, vefatından sonra da ona en çabuk kavuşan eşi oldu.
   
Diyanet Aylık Dergi 2013  

AYET-İ KERİME  MEALİ

“Fakat insanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızâsına nâil olmak için kendi nefsini (ve bütün malını O’nun yolunda) fedâ eder. Allah ise, kullar(ın)a karşı çok şefkatli olandır.”  Bakara 207

HADİS-İ ŞERİF  MEALİ

Ebû Ümâme el-Bâhilî'nin naklettiğine göre, bir adam Hz. Peygamber'e (sav) geldi (ve bazı sorular sordu)... Sonra Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah sadece samimi bir şekilde ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder.”  (N3142 Nesâî, Cihâd, 24)

İLMİHAL SORUSU VE CEVABI

Gösteriş için yapılan amelin sevabı var mıdır?

Dinin esası, Allah’ın varlık ve birliğini, hâkimiyet ve kudretini kabul edip, hareket ve davranışlarını O’nun rızasına uygun şekilde düzenlemeye çalışmaktır. Yani iyi bir insan ve iyi bir kul olmaktır. Gerçek kulluk her işte ihlâs ve samimiyeti gerektirir. O halde ihlâs nedir? Varlığı ile davranışlara değer katan ihlâs; riya, gösteriş ve şirkten kaçınmak demektir.

Bir şeyi Allah için, sadece Allah’ın hoşnutluğu için yapmaktır. Bütün ibadet ve davranışlarımızda, başka maksatla değil, sadece ve sadece Allah rızasını ölçü olarak almaktır. Yapılan bütün işlerin başlangıç noktası niyettir. Niyet, bir işte güdülen maksat ve gaye demektir ve ihlâsın göstergesidir.
İşte, ihlâsın tersi olan ve yapılan işlerin insanlara gösteriş ve kendini beğendirmek amacıyla yapılması anlamına gelen riya, günümüzde insanlar arasında çok yaygın hâle gelen manevî hastalıklardan biridir. Riya, iş, söz ve davranışlarda gösterişe yer verme; bir iyiliği veya bir ameli Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle değil, insanların beğenisi için yapmaktır. Riya, kulun Allah’a itaat ederken kullara yaranmak istemesidir. Böylesi bir davranışın Allah katında bir karşılığı, ecri ve sevabı yoktur.

GÜNÜN DUASI

“Allah’ım! Her işimin koruyucusu olan dinim ile beni ıslah eyle, kurtuluşa erdir. İçinde yaşadığım, geçimimi sağladığım dünyamı benim için ıslah eyle, hayırlı kıl. Gidip ebedî yaşayacağım ahiret hayatımı benim için hayırlı eyle. Hayatımda her türlü hayrı ziyadesiyle ihsan eyle. Ölümümü de her türlü şerlerden muhafaza eyle.” (Müslim, Dua, 71)

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Ramazan Haberleri