Ankara Sanayi Odası(ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, "Her şeye rağmen Türkiye ekonomisi, dinamizmini ve sağlam temellerini 2017 yılının ilk çeyreğinde yine göstermiştir" dedi.
ASO haziran ayı olağan meclis toplantısı gerçekleştirildi. toplantıda gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendiren ASO Başkanı Özdebir, "Geçtiğimiz hafta açıklanan 2017 yılının ilk çeyreği büyüme verilerine göre Türkiye yüzde 5'lik büyüme performansı yakalamıştır. Genel olarak bu performansta Türk özel sektörünün yanında hükümetimiz tarafından alınan ve zamanlama olarak oldukça yerinde olan ekonomik tedbirlerin etkisi büyüktür. Genel büyüme oranının bu kadar yüksek çıkması, özellikle 2016 yılının son aylarından itibaren Türk sanayisi olarak hissettiğimiz sorunlara ve zorluklara rağmen bizlerin neleri başarabildiğini ortaya koymaktadır. Ekonomideki sıkıntılar son bulmuş değildir, kuşkusuz yapılması gereken çok şey vardır. Her şeye rağmen Türkiye ekonomisi, dinamizmini ve sağlam temellerini 2017 yılının ilk çeyreğinde yine göstermiştir. Türkiye ekonomisinin ciddi bir performans göstereceğini öngören uluslararası kuruluşlar da Türkiye'ye ilişkin büyüme beklentilerini artırmak durumunda kalmışlardır. Zira OECD, Türkiye için 2017 büyüme beklentisini yükseltirken; Dünya Bankası, "Küresel Ekonomik Beklentiler (GEP)" raporunun haziran sayısında Türkiye'nin bu yılki büyüme beklentisini 0,5 puanlık artışla yüzde 3.5'e çıkarmıştır. Aynı raporda Türkiye'nin büyüme beklentileri en fazla yükseltilen ülke olduğu belirtilmektedir" dedi.
"Sanayi sektöründeki yükseliş, diğer sektörler ile kıyaslandığında önemli ölçüde yüksek görünmektedir"
Milli geliri oluşturan faaliyetler incelendiğinde tarım sektörünün toplam katma değerinin yüzde 3,2, sanayi sektörünün yüzde 5,3, inşaat sektörünün ise yüzde 3,7 arttığını belirten Nurettin Özdebir, "Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektöründe ise artış oranı yüzde 5,2 olmuştur. Sanayi sektöründeki yükseliş, diğer sektörler ile kıyaslandığında önemli ölçüde yüksek görünmektedir. Uzun zamandır büyümeye pozitif katkı sağlamayan dış ticaret ile birlikte değerlendirildiğinde ihracata yönelik yapılan sanayi üretimindeki artışın sanayi sektörlerinin performansında etkili olduğu söylenebilir. Aynı zamanda sanayinin ilk çeyrek büyüme rakamları, ekonominin öncü göstergeleri tarafından da teyit edilen büyümeyi somutlaştırmıştır. Zira sanayi üretim endeksi değeri 2017 yılının ilk üç ayında 2016 yılına kıyasla daha yüksek görülmektedir. İlk üç aydaki sanayi ciro endeksi değerleri incelendiğinde geçen yıla kıyasla performans artışı göze çarpmaktadır. İlk çeyrek büyümesi bize uzun zamandır etkisini unuttuğumuz ihracatın aslında Türkiye sanayisi açısından ne derece önemli olduğunu hatırlatmıştır. Ancak tüm bu rakamların ötesinde Türkiye'nin ihracata dayalı sürdürülebilir bir büyümeyi nasıl garanti altına alacağı meselesi, şu anda yapısal olarak sorulması gereken en temel sorudur. Türk sanayisinin en önemli bu sorusu, ne yazık ki ne dünün ne de bugünün sorusu olmayı, gündemde yer etmeyi başaramamıştır. Ancak gerçek ekonomik başarı, sürdürülebilir ihracat artışının arkasında yatan temel dinamik verimliliktir. Biliyorsunuz ki 2012 sonrası dönemde sabit sermaye yatırımlarında azalan bir trend söz konusudur. Türkiye olarak 2016 yılında ve 2017'nin ilk çeyreğinde henüz bu alanda bir ivme yakalayamadık. Ancak yapılan çalışmalar göstermiştir ki büyüme denkleminde verimlilik bileşeninin gözardı edilmesi, yüksek yatırım oranlarının beklenen getirilerinin ortaya çıkmasına mani olmaktadır. Yani Türkiye olarak yatırım düzeyini istediğimiz kadar artıramasak dahi firma düzeyinde verimliliği artırarak çok daha yüksek büyüme oranlarını yakalama şansına sahibiz. Sanayiciler olarak bu konunun her daim bilincinde olmalıyız. Aynı zamanda kamu idaresinin de ilgili kamu politikalarını ve özellikle kamu destek ve hibelerini bu hedef doğrultusunda tasarlaması gerekmektedir. Türkiye olarak ne zaman devlet desteklerini verimlilik odaklı tasarlamaya ve vermeye başlarız, işte o zaman ekonomik anlamda çok önemli bir dönüşüm başlamış olacaktır. Ekonomideki zihniyet dönüşümünün anahtarı budur" diye konuştu.
"2017 yılının ilk 4 ayında kesintisiz bir artış yaşanmıştır"
"2017 yılının ilk 4 ayında kesintisiz bir artış yaşanmıştır. 2014 yılından bu yana Türkiye bu performansını ilk kez göstermektedir" diyen Özdebir, "Büyüme rakamlarında da bunun etkisini gördük ve memnun olduğumuzu ifade ettik. Ancak değişen küresel koşullar ve konjonktür ne olursa olsun Türkiye'nin bundan minimum etkilenmesi, ihracat performansını sürdürmesi gerekmektedir. 2000'li yılların başında geliştirilen yeni ticaret teorisi, ihracatçıların artan verimliliğinin önemine vurgu yapmaktadır. Dış ticaretin maliyetli olması, rekabetçilik düzeyi ve verimliliği yüksek firmaların ihracat gerçekleştirebileceği teorisine bağlı olarak verimlilik düzeyinin firmanın ihracat performansını yönlendirdiğini ortaya koymuştur. Görüldüğü üzere verimlilik dediğimiz konu aslında ekonominin bel kemiği olması nedeniyle her noktada karşımıza çıkmaktadır" ifadelerini kullandı.
"Kur tarafında FED'in atacağı adımların fiyatlanmış olması nedeniyle aşırı bir oynaklık beklenmemektedir"
Özdebir, Avrupa'da siyasi belirsizliklerin azalmış olmasının önemine dikkat çekerek, "Son gelişmeler ışığında ülkemizin ve küresel ekonominin gidişatını şu şekilde okumak mümkün görünmektedir. Kur tarafında FED'in atacağı adımların fiyatlanmış olması nedeniyle aşırı bir oynaklık beklenmemektedir. Ancak FED'in 4. faiz artırımına gitme olasılığının netleşmesi durumunda kurda yukarı yönlü bir hareketlilik görülebilecektir. Avrupa kanadında siyasi belirsizliklerin azalmış olması önemlidir. İşsizlik noktasında mart ayı rakamları henüz istenilen hamlenin rakamlara yansımadığını bize söylemektedir. Mart ayında işsizlik yüzde 11.7 olarak gerçekleşmiştir. İstihdam seferberliği ile son açıklanan rakamlara göre 1 milyon 200 bin kişilik bir istihdam kapasitesi oluşturulmuştur. Bu seferberlik neticesinde işsizlik oranının azalmaya başladığını TÜİK tarafından açıklanacak olan nisan ayı istihdam oranları ile birlikte görmeye başlayacağız" şeklinde konuştu.
Özdebir, şöyle devam etti:
"Geride bıraktığımız ayda Türkiye ekonomisine ilişkin iki olası kırılganlık, iki farklı uluslararası kuruluş tarafından dile getirilmiştir. Bunlardan ilki Dünya Bankası tarafından KGF'ye ilişkin açıklamadır. Son yapılan açıklamalara göre Kredi Garanti Fonu (KGF) tarafından kefaletlerde 180 milyar liraya ulaşılmıştır. Fondan yapılan açıklamada, ekonomiyi canlandırmak ve Türkiye'nin büyümesine katkı sağlamak amacıyla hacmi 250 milyar liraya yükseltilen KGF kefaletlerinde 180 milyar lira kullandırılmıştır. 20 Mart'ta Hazine Müsteşarlığı ile imzalanan protokolle işletmelerin finansmana erişimde en büyük destekçisi haline gelen KGF, piyasada önemli bir rahatlama sağlamıştır. Şu dönemde başta ihracatçı KOBİ'ler olmak üzere kefalet sorunu yaşayan firmalarımızın finansmana erişiminde önemli bir araç haline gelmiştir. Ancak Dünya Bankası, KGF tarafından tetiklenen yapay kredi büyümesinin, bankacılık sektöründe bir takım kırılganlıklara sebebiyet verebileceğini belirtmiştir. Henüz KGF gerçekleşmelerine ilişkin bir fikir sahibi değiliz. Bu modelin finans sistemi üzerinde yaratacağı etkileri orta vadede görme imkanına sahip olacağız."
Yükselen Piyasalara Sermaye Akışları raporu
Uluslararası Finans Enstitüsünün "Yükselen Piyasalara Sermaye Akışları" adlı raporunun Haziran 2017 sayısını yayınladığını anımsatan Özdebir, "Brezilya, Çin, Hindistan, Meksika, Rusya, Güney Afrika ve Türkiye'nin aralarında bulunduğu 30 ülkeyi kapsayan raporda, sermaye akışındaki artışta Çinli otoritelerin yuanın istikrar kazanmasına yönelik çabaları, ABD'nin korumacı ticaret politikalarına yönelik endişelerin azalmasının, 2017 yılına ilişkin beklentilerin iyileşmesinde önemli rol oynadığı belirtiliyor. Ancak devamında önemli bir noktaya temas ediyor rapor, "Türkiye'nin büyüyen cari açığını finanse etmek için kısa vadeli sermaye akışlarına ihtiyaç duyması nedeniyle küresel bir satış dalgasına karşı en kırılgan bölge ülkesi Türkiye'dir." Bu yorum ile kuruluş Türkiye'nin tasarruf yetersizliğinden başlayarak büyümenin finansmanına uzanan yapısal sorununa parmak basmıştır" diye konuştu.
"Türkiye'nin en büyük 500 sanayi kuruluşu arasında 29'u özel, 8'i kamu olmak üzere 37 ASO üyesi yer almıştır"
Hafta sonu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun davetiyle iş dünyası örgütlerinin başkanlarıyla Van'a bir ziyaret gerçekleştirdiklerini anlatan Özdebir, şunları söyledi:
"Bu ziyarette Van Ticaret ve Sanayi Odası ile müşterek bir toplantı gerçekleştirdik ve orada Türkiye ve dünya ekonomisi ile ilgili bir sunum yapma fırsatı buldum. Ziyaretimizde Van Ticaret ve Sanayi Odası ile bir işbirliği anlaşması da imzaladık. Türkiye'nin en büyük 500 sanayi kuruluşu araştırmasında 2016 verilerine göre 29'u özel, 8'i kamu olmak üzere 37 ASO üyesi yer almıştır. Bir önceki yıl listede 34 üyemiz yer almıştı. Sıralamaya giren firmalarımızı tebrik ediyorum. Üretim Reform Paketi önceki akşam TBMM'de kabul edilerek yasalaştı. Cumhurbaşkanımızın onaylaması halinde yürürlüğe girecek. Bu paket için iktidar, muhalefet destek veren tüm milletvekillerimize ve hükümetimize teşekkür ediyorum. Komisyon çalışmalarının büyük bölümüne ben de katılarak görüşlerimi ifade etme imkanı buldum. Paket içinde sanayicinin önünü açacak, üzerimizdeki birçok yükü hafifletecek düzenlemeler var. Asıl önemlisi devletin sanayiciye bakışındaki zihniyet değişiyor. En büyük kazanımımız bu olacak. Bu paketin büyük bir mutabakatla kabul edilmesi de bizleri ayrıca mutlu etti."
İHA