Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bir fetva kargaşası ortaya çıktığını belirterek, "Kişisel fetvaların artık bir değer kazanmayacağı yönünde kanaatler ortaya çıktı. Bütün bunlar alimlerin bir araya gelerek ilimlerini, hikmetlerini birleştirerek fetva meclisleri oluşturmasını, farklı branşlardan, farklı ilim dallarından ilim adamlarının bir araya gelerek meseleleri birlikte müzakere etmelerini adeta bir zorunluluk haline getirmiştir" dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez, 1. Avrasya İslam Şurası Fetva Meclisi Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "20 yıllık geçmişi olan Avrasya İslam Şurası aslında İslam İşbirliği Teşkilatından sonra en çok Müslümanı bir araya getiren bir platforma dönüşmüştür. Son toplantımızda İstanbul'da gerçekleştirdiğimiz Avrasya İslam Şurası'nda özellikle Alem-i İslam'ın içinden geçtiği süreçleri dikkate alarak yaşadığımız fetva kargaşasını önlemek için her ülkenin fetva konusunda ehil ve yetkili olan hocalarımızla Din İşleri Yüksek Kurulumuzu bir araya getirerek, ki Din İşleri Yüksek Kurulumuz 16 büyük ilim adamından oluşmaktadır. Din İşleri Yüksek Kurulumuzun öncülüğünde Avrasya ülkelerindeki bütün dini müesseselerin fetva heyetleriyle bir araya gelerek bir ortak fetva meclisi oluşturmasını, ülkelerimize, bölgemize, Alem-i İslam'a ve bütün insanlığa faydalı hizmetlere vesile olacağına dair bir ortak karar çıktı. Bugün bu ortak kararın gereği olarak üye ülkelerden çok kıymetli ilim adamlarının, hocalarımızın katılımıyla Din İşleri Yüksek Kurulumuz, Avrasya İslam Şurası Fetva Meclisini oluşturmuş durumdadırlar. Bunun hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum" diye konuştu.
"Bir fetva kargaşası ortaya çıktı"
Bütün alimlerin üzerinde farzı kifaye olabilecek üç büyük vazife olduğunu söyleyen Görmez, şunları kaydetti:
"Birinci vazife İslam mirasını, İslam ilim mirasını kendi çağına ve gelecek kuşaklara aktarma vazifesiydi. Güncelleyerek bugüne taşınması. Alimler aynı zamanda ilim sahibi olmakla Cenab-ı Hakk'a bu sözü vermiş oluyorlar. İkinci büyük vazife asrın İslam'a yönelik bütün meydan okumalarına karşı koymak, ilim ve hikmetle, marifetle karşı koyarak engellemektir. Meydan okumalara karşı koymaktır. Üçüncüsü ise bu asırda ortaya çıkan bütün yeni problemlerin Kur'an ve sünnet süzgecinden geçirilerek Kur'an'a ve sünnete göre çözüme kavuşturulması, alimlerin üçüncü vazifesidir. Üzülerek belirtmek isterim ki bu çağımızda alimler topluluğu Arabı, Acemi, Doğulusu, Batılısı, Asyalısı, Avrupalısı, bütün alimler olarak bu üç vazifeyi eda konusunda eksiklerimiz ve noksanlıklarımız var. Hem geçmiş mirasımızı, ilim mirasımızı, hem fetva mirasımızı, içtihat mirasımızı, Kur'an ve sünnet mirasını güncelleyerek bugüne taşıma konusunda zaafa düştük, hem çağın meydan okumalarına karşılık verme noktasında büyük problemler yaşadık. Bu problemleri yaşarken hepimizi yeni ve çok daha büyük problemler kuşattı. Yeni ortaya çıkan meseleleri de İslam'ın usulüne uygun olarak çözüme kavuşturulması noktasında zayıf kaldık. Bununla beraber bazı sorunlar daha ortaya çıktı. Bir fetva kargaşası ortaya çıktı. Fetvaya ehil olmayan bütün insanların sosyal medya marifetiyle müftü kesilerek insanları dalalete sevk etmeye başladığına hep birlikte şahit oluyoruz. Kişisel fetvaların artık bir değer kazanmayacağı yönünde kanaatler ortaya çıktı. Bütün bunlar alimlerin bir araya gelerek ilimlerini, hikmetlerini birleştirerek fetva meclisleri oluşturmasını, farklı branşlardan, farklı ilim dallarından ilim adamlarının bir araya gelerek meseleleri birlikte müzakere etmelerini adeta bir zorunluluk haline getirmiştir. Avrasya İslam Şurası bu sebeple bu meclisin oluşmasına karar vermiştir. Bugün kurulan Avrasya İslam Şurası Fetva Meclisinin önümüzdeki toplantılarından itibaren bütün gönül coğrafyasını kuşatacak hayırlara vesile olmasını yüce Mevla'dan niyaz ediyorum."
"Geçmişte verilen fetvaları güncellemeden bugüne taşıdığımız zaman ne kadar büyük sorunlarla karşılaştığımızı hepimiz görüyoruz"
Fetvanın fetadan geldiğini, fetanın ise genç, yeni, güçlü, kavi demek olduğunu aktaran Görmez, "Feta ile fetva arasındaki bu ilişkiyi Ibn-i Manzur şu şekilde ifade eder; "Sanki beyanı müşkil olan bir meseleyi fetva veren şahıs gençleştirir ve onu güçlü bir gence dönüştürür." Buna baktığımız zaman asırlar önce üretilmiş çözümler bize ışık tutmakla birlikte asırlar önce üretilmiş çözümleri bugünü dikkate almadan, vakiyi dikkate almadan, çağı dikkate almadan, 5-10 asırlık mesafeyi dikkate almadan aynen bugüne taşımanın fetva olamayacağı sözcük manasından dahi çok açık ve net olarak anlaşılmaktadır. Müftü, Allah adına imza atan insandır. "Bu sebeple fetvaya en cüretli olanlar ateşe cüretle yaklaşanlardır" hadisi bu sebeple ifade edilmiştir. Onun için bizim elbette geçmiş mirasımız bizim için her satırı, cümlesi bizim için kıymetlidir. Ancak geçmişte verilen fetvaları güncellemeden, bugünü dikkate almadan bugüne taşıdığımız zaman ne kadar büyük sorunlarla karşılaştığımızı hepimiz görüyoruz. Böyle yaptığımız da her üç farzı da yerine getirmiş olmuyoruz. Hem tarihi mirasımızı güncelleyerek bugüne taşıma konusunda, hem asrın meydan okumalarına cevap verme konusunda hem de yeni ortaya çıkan meselelerimizi halletme konusunda biz bu farizaları yerine getirmiş olmayız. İçtihat ve fetva arasında doğrudan büyük bir ilişki vardır" açıklamasında bulundu.
"Bugün fetva konusunda yaşanan en büyük kargaşa, usul yahut usulsüzlük problemidir"
"Bugün fetva konusunda yaşanan en büyük kargaşa, usul yahut usulsüzlük problemidir" diyen Görmez, "Bugün İslam dünyasının büyük bir kesiminde sorunların çözümünde tıbba başvurmak yerine eczaneye giriliyor, eczaneden rastgele bir ilaç seçiliyor, o ilaç ilaç değil zehir olabiliyor. Dolayısıyla tedavi etmiyor. Herhangi birisinin Peygamberimiz Aleyhisselam'dan bize kalan muhteşem hadis mirası içinden bir hadisi seçerek fetvasını o hadis üzerine bina etmesi Kur'an'ın bütünlüğünü yok sayarak, sünnetin bütünlüğünü yok sayarak, Kur'an ve sünnet arasındaki ilişkiyi ve bütünlüğü yok sayarak Kur'an'la, İslam'la hayat arasındaki ilişkiyi yok sayarak, akılla vahiy arasındaki ilişkiyi yok sayarak fetva vermesi bugün Alem-i İslam'ın içine düştüğü kargaşaların sebeplerinden bir tanesidir. Bunun farkında olmalıyız. Fıkıh mirasımızı, hadis mirasımızı birlikte ele alarak ama öncelikle usul çerçevesinde, usulü fıkıh mirasımızı bugüne taşıyarak meseleleri ele alma mecburiyeti vardır. Aksi takdirde içine girdiğimiz bu sorunla bizi kuşatmaya devam eder" değerlendirmesinde bulundu.
"Fetva verirken biz her ülkeyi biricik kabul ederek, her ülkenin yaşadıklarını dikkate alarak vermek zorundayız"
Fetva meselesinin Avrasya coğrafyasında bir bütün olarak ele alınmasının bir zorunluluk arz ettiğini vurgulayan Görmez, "Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları ülkelerde çok daha büyük sıkıntılar olduğunu biliyoruz. Müslümanların çoğunluk olduğu ülkelerde verilen fetvalar ile Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları ülkelerde verilen fetvalar arasındaki farklılıklar pek çok sorunun ortaya çıkmasına yol açıyor. Halbuki fetva verirken biz her ülkeyi biricik kabul ederek, her ülkenin yaşadıklarını dikkate alarak vermek zorundayız. Bunu dikkate aldığımızda bilhassa İslam dünyasında verilen fetvaların aynı şekilde diyelim ki Pasifik Asya'da 100 Müslümanın yaşadığı bir ülkeye taşındığı zaman ne tür sorunlarla karşı karşıya kalınacağını görmemiz lazım. Pek çok ülkede Müslümanlar azınlık olarak yaşıyor. Fetva verileceği zaman başka dünyalarda ne tür sorunlara yol açılacağını da hep birlikte dikkate almamız gerekiyor" şeklinde konuştu.
"Ne tür bir fetva kargaşasıyla karşı karşıya olduğumuzu birlikte tespit etmeliyiz"
Görmez, konuşmasına şöyle devam etti:
"Benim istirhamım bu bir kuruluş toplantısı olduğu için kuruluş toplantısında bu fetva meclisinin kaç ayda bir toplanacağı, hangi ilke ve esaslar çerçevesinde müzakerelerini yapacağı her zaman ifade ettiğim gibi fetva konsepti, fetva usulü, dili ve üslubumuzun ne olacağı konusunda ortak kararlara varmamız gerekiyor. Bu gerçekten coğrafyamız için son derece büyük önem arz ediyor. Her hocamız kendi ülkesini ve kendi ülkesinde yaygın olan yanlış fetvaları, doğru fetvaları bizimle paylaşmalı. Biz de burada Türkiye'de kendi aramızda konuşurken vardığımız neticeleri doğrudan ifade etmemeliyiz. Sizler kendi ülkelerinizde yaşadığınız sorunları bizlerle paylaşmalısınız. Ne tür bir fetva kargaşasıyla karşı karşıya olduğumuzu birlikte tespit etmeliyiz. Bu fetva meclisinin diğer uluslararası fetva meclisleriyle ilişkisi aynı şekilde kurulmalı. Zaman zaman onlarla birlikte genişletilmiş toplantılar yapılmalı. Burada asıl müzakere edilecek konu bu fetva meclisinin çerçevesi, ilkeleri, prensipleri bir senedi olmalı, kaç ayda bir toplanacağı ve nasıl toplanacağı, üyelerin katkıları, esasa bağlanmalı. Çok güçlü bir Arapça, İngilizce, Türkçe, Rusça, Arnavutça, Boşnakça dilleriyle anlık sorularımızı birbirimizle paylaşabileceğimiz hem Orta Asya'dan, Kafkasya'dan, Balkanlar'dan herhangi bir hocamız karşılaştığı günlük bir meseleyi Din İşleri Yüksek Kurulumuza aynı anda iletebilme imkanına sahip olmalı. Din İşleri Yüksek Kurulumuz oralardan gelen fetvaları da, soruları da aynı şekilde kendi gündemine almalı. O takdirde aktif çalışan, üreten, bilgi üreten ve aynı zamanda başka fetva meclislerine de örnek olan bir fetva meclisine dönüşme imkanına sahip olur."
Toplantıda Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Ahmet Yaman ve konuk katılımcılar adına Hırvatistan İslam Birliği Başkanı Aziz Hasanovic birer konuşma yaptı. Toplantıda Avrasya İslam Şurası üye ülkelerinden katılımcılar da yer aldı.
İHA