Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikolog Fatih Yaldız, araştırmalara göre bir konuda yalan söyleyen kişinin yalan söyledikten sonra en az 20 yalan daha söylemek zorunda kaldığını, bir süre sonra bunun hastalığa dönüştüğünü ve yakalanma korkusu ile vicdan hesaplaşmasının kişiyi içten içe tüketen bir gerilime sebep olduğuna dikkat çekti.
'Yalan gerçeği" üzerine açıklamalar yapan Psikolog Yaldız, toplumsal dünyada gerçeğin gizlenmesi ya da belirli bir çıkarın gözetilmesi amacıyla söylenen sözlere yalan denildiğini hatırlatarak, gerçeğin söylenmesi durumunda kişinin cezalandırılmasına, dışlanmasına neden olabilecek durumlarda yalan söyleyeme davranışının geliştiğini kaydetti.
Yalan söyleme mekanizmasının aşırı disiplinli ailelerden kaçınan çocukların sık kullandığı bir davranışa dönüşebildiğini dile getiren Yaldız, bir başka bakış açısında ise yalan söylemenin aileden rol model olarak öğrenilebildiğine de dikkat çekti.
Zamanda an kurtarmak, para kazanmak, kendini güçlü göstermek, önemli hissettirmek, birilerini etkileyip çekim kazanmak, birilerine kötülük yapmak gibi sosyal-psikolojik, ekonomik ya da politik nedenlerle yalan söylenebildiğini ifade eden Yaldız, evliliklerde ve siyasi hayatta da sıkça yalana rastlandığını belirtti. Yaldız, yalan söyleme alışkanlığının bir süre sonra "mitomani" adı verilen hastalığa dönüştüğünü ve engel olunamaz şekilde tekrarlandığını ifade etti.
"Kimseye şirin, güçlü, zeki, zengin görünmek zorunda değilsiniz"
Araştırmalara göre bir konuda yalan söyleyen kişinin daha sonra 20 yalan daha söylemek zorunda kaldığına dikkat çeken Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğine bağlı Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli Psikolog Fatih Yaldız, bunun da iyi bir zeka gerektiğini kaydetti. Bireylerin yalan söylemekten neden vazgeçmesi gerektiğini aktaran Yaldız, açıklamalarını şöyle tamamladı:
"Çünkü zaman içinde gerçekle karşılaşmak ve yüzleşmek zorunda olduğumuz bir kesinliktir. Bu yüzden olabildiğince az yalan söylemeye çalışın. Çünkü yalan söyleme bir gizleme ve açığa çıkmama korkusu taşır. Korku ve gizem insanlarda bedensel değişikliklere yol açar. Yalan söyleyenin fark edilmeme korkusu bedeninde duraksama ya da seste titreklik, yüzde kızarma, göz bebeklerinde büyüme, el-ayak hareketleri, gözlerini kaçırma gibi davranışlara yol açabilir. Yalan, her zaman sahibinin arkasında bir paranoya izi bırakır. Yakalanma korkusu ya da vicdan hesaplaşması kişiyi içten içe tüketen bir gerilime sebep olur. Eğer gündelik yaşamda yalanı çok kullanıyor ve artık sürdürmek istemiyorsanız kendinizle bir barış imzalamanın vakti gelmiş demektir. İnsanın varoluşsal varlığını kabul etmesi bir milat sayılabilir. Kişinin statüsü, bedensel özellikleri, zekası, maddi durumu, bilgi durumu, statüsü gibi konuları kabullenmeleri, içselleştirmeleri gerekir. Gündelik yaşamda farklılık yaratmak, insanın zayıf yönlerinin olabileceği kabulüyle başlar. Kimse mükemmel ya da cennet mutluluğuna sahip değildir. Sanal dünya kurgusu gerçek yaşamla uyuşmalıdır aksi takdirde sonsuz bir yalan ihtiyacımız doğar. İnsanların sizi olduğunuz gibi kabul etmelerini sağlamalısınız. Onlara şirin, güçlü, zeki, zengin görünmek zorunda değilsiniz. Eğer bu açıklamaların dışında bağımlılık düzeyinde yalan söyleme ihtiyacı duyuyor ve baş edemiyorsanız mutlaka bir ruh sağlığı çalışanından yardım almalısınız."
İHA