Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, son dönemde Avrupa'nın hemen hemen her ülkesinde yaşanan faşizmle ifade edilebilecek olayların hepsinin merkezinde Türk ve Müslüman düşmanlığını yer almakta olduğunu ifade ederek, "Avrupa eski alışkanlıklarını unutmalı ve yeni Türkiye'ye alışmalı" dedi.
Faşizm tehlikesinin artık Avrupa için uzak bir tehdit olmaktan çıkarak somut bir hale geldiğini kaydeden Eğilmez, "Avrupa'da cereyan eden ve ancak faşizmle ifade edilebilecek olayların hepsinin merkezinde Türk ve Müslüman düşmanlığı yer almaktadır. Avusturya'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri bütün Avrupa için bir uyarı çağrısıdır. Yapılan seçimlerde aşırı sağ parti FPÖ %49,7 oy alarak İkinci Dünya Savaşı'ndan beri birçok Batı Avrupa ülkesinde dışlanmaya çalışılan aşırı sağı merkeze taşımıştır. Özel de Avusturya siyasetinde ve Avrupa genelinde, Türk ve Müslüman düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı ile aşırı sağ hareketlerin yükselişe geçtiği gerçeği bütün çıplaklığı ile karşımızda durmaktadır. Londra'dan Atina'ya, Paris'ten Stockholm'e bütün Avrupa ise Müslümanları düşmanlaştıran bu propaganda karşısında üç maymunu oynamaktadır. Aşırı sağı durdurmak için strateji geliştirmek şöyle dursun bu rüzgarın gücünün farkına varan bazı merkez partiler aşırı sağ söylemleri benimsemiş durumdadırlar." diye konuştu.
Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, bugün Avrupa'nın birçok ülkesinde yaşananların oluşturduğu siyasi ve sosyal atmosferin, Müslümanlar için dayanılmaz bir hal almış durumda olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
"Örneğin Almanya'da doğmuş, büyümüş ve eğitim almış birçok üçüncü ya da dördüncü kuşak Türk kökenli vatandaşımız, bu karşılaştıkları ayrımcılık ve düşmanlık nedeniyle Türkiye'ye göç etmektedirler. Son beş yıldır Türkiye, Almanya'dan göç alan bir ülke haline gelmiştir. Özetle Avrupa genelinde aşırı sağ partiler gün geçtikçe halk desteğini artırıyor. Birleşik Krallık'ta, 23 Haziran'da AB'den ayrılma referandumu Brexit'te, ayrılma yanlısı cephenin başını çeken Bağımsızlık Partisi (UKIP) propagandasının merkezinde yabancı karşıtlığı vardı. UKIP'in referandum başarısı, İngiltere'de yabancı karşıtlığını iyice körüklemiştir. Fransa'da mültecilerin AB'ye girmesine işgal olarak niteleyen ve Türkiye karşıtı söylemleriyle ön plana çıkan Ulusal Cephe'nin lideri Marine Le Pen, anketlere göre, bu yıl gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin ilk turunda yüzde 30'dan fazla oy alacak. Hollanda'da İslam karşıtı Geert Wilders'in partisi olan Özgürlük Partisi'nin iki gün sonra yapılacak olan seçimlerde çok iddialı olduğu görülüyor. Wilders, başbakan seçilirse Brexit benzeri bir referandumla AB'den çıkmayı ve Kuran'ı yasaklamayı ve ülkedeki Müslüman sayısını azaltmayı vaad ediyor. Başta Almanya olmak üzere iki uydusu Hollanda ve Avusturya iç siyasette daha güçlü olabilmek adına, var olan Türk düşmanlığını artırarak devam ettiriyorlar. Öyle ki uluslararası hukuku, demokrasiyi, insan haklarını hiçe sayan bir çok karara imza atmaktan çekinmiyorlar. İşin korkunç tarafı ise bu davranışları, o ülkelerdeki kamuoyu tarafından da destek ve takdir görüyor. Tarihte de defalarca tecrübe edildiği gibi faşizm eninde sonunda doğduğu ve beslendiği yeri imha eder. Almanya, Avusturya ve Hollanda çok değil üç çeyrek asır önce uyguladıkları faşist siyaset yüzünden milyonlarca insanın ölümüne neden oldular. Bütün Avrupa baştan sona büyük bir yıkım yaşadı. Ama son dönemde artan Türk-İslam düşmanlığı gösteriyor ki Avrupa yaşanan faciadan hiç ders alamamış ve faşizm Avrupa'nın bünyesinde hayalet gibi yaşamaya devam etmiş. Korkarım ki o hayalet şimdi ete kemiğe bürünmeye başlıyor. Hayalet hayat buldukça baskı, işkence artacak ve demokrasi flu bir hal almaya başlayacaktır. Sonuçta insanlık kaybedecek ve Avrupa milyonlarca mülteciyle yüz yüze kalacaktır. Tabi ki Avrupa'nın Türklere karşı bu sert tutumlarının başka ve önemli bir sebebi de Türkiye'nin artık kendi güdümlerinden çıkmış olmasıdır. Türkiye'nin söz dinlemeyen tavırları, başına buyruk hareketleri başta Almanya olmak üzere batı ülkelerini çileden çıkarıyor. Alışkanlıklarının karşılık bulmaması onların agresif bir hale sokuyor. Ama Avrupa dünya siyasetinde söz sahibi olmak ve küresel bir güç haline gelmek istiyorsa ve özellikle de Orta Doğu ve enerji üzerindeki çıkarlarını korumak ve güçlendirmek istiyorsa mutlaka "Yeni Türkiye" ye alışması lazım. Avrupa'nın yeni alışkanlığı "Yeni Türkiye" olmalıdır."
İHA