Sağlık Bakanlığı’nın “Birlikte Kullanım Protokolü”nü imzalayan devlet üniversitelerinin tıp fakültelerinde, öğretim üyelerine ve asistan hekimlere hukuka aykırı bir hizmet sözleşmesi dayatılması üzerine, Türk Tabipleri Birliği (TTB) 22 Şubat 2021 günü çevrimiçi bir basın toplantısı düzenledi.
Toplantıya TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, II. Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, Merkez Konseyi üyeleri Doç. Dr. Deniz Erdoğdu, Dr. Meltem Günbeği, Dr. Kazım Doğan Eroğulları, Dr. Alican Bahadır ve Dr. Onur Naci Karahancı, Av. Kürşat Bafra ile farklı illerdeki tıp fakültelerinden çok sayıda öğretim üyesi ve asistan hekim katıldı.
Açılış konuşmasını yapan Dr. Şebnem Korur Fincancı, Birlikte Kullanım Sözleşmesi’nin, eğitim hakkı gaspı, emeğin güvencesizleştirilmesi ve üçüncü basamak sağlık hizmetinin çöküşü gibi çok boyutlu sonuçlar doğuracak bir hamle olduğunu ifade etti.
Korur Fincancı’nın ardından toplantının katılımcıları kendilerini tanıtarak kendi üniversitelerinde yaşadıkları sorunları kısaca dile getirdi. Sözleşme dayatmasına direnen bazı öğretim üyeleri ve asistan hekimler, hasta muayene edememek, döner sermaye alamamak, hasta veritabanlarına ve reçete sistemlerine erişimlerinin sonlandırılması, birimler arasında geçişte kullanılan yaka kartlarının çalışmaz kılınması, hastanedeki yemekhanelerin ve asansörlerin kullandırılmaması gibi yaptırımlara maruz kaldıklarını söyledi.
Sözleşmelerin iki tarafın karşılıklı rızasına dayalı olarak yapılabileceğine dikkat çeken Dr. Deniz Erdoğdu, aktarılan yaptırımları ve yaptırım tehditlerini “zorbalık” olarak niteledi, hekimleri meslek örgütleri ile birlikte direnmeye davet etti. Yapılan birçok konuşmada da mücadele ve dayanışmanın önemine vurgular yapıldı. Av. Kürşat Bafra sözleşmenin yasal çerçevesindeki hukuksuzluklara ve TTB’nin yürüttüğü hukuki mücadeleye ilişkin bir aktarım yaptı. İdare mahkemesine bireysel başvurular yaparak emsal bir karar almanın Danıştay’daki dosyalara göre çok daha hızlı sonuç verebileceğini kaydeden Bafra, farklı yaptırım yöntemlerine karşı farklı hukuki başvurularda bulunulabileceğinin altını çizdi. Bafra, basın toplantısının son bölümünde sorulara yanıt verdi.
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hizmet Hastanesine Dönüştürülmek isteniyor
TTB Merkez Konseyi adına basın açıklamasını ise Dr. Meltem Günbeği okudu. Açıklamada şu ifadelere yer verildi, “Sağlık Bakanlığı’nın “Birlikte Kullanım Protokolü” uyguladığı devlet üniversitelerine bağlı tıp fakülteleri ile Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne bağlı eğitim ve araştırma hastanelerindeki öğretim üyeleri ve uzmanlık öğrencilerine tehditle imzalatılmak istenen hizmet sözleşmesi de dayatmalar da hukuka aykırıdır. Bu sözleşme tıp fakültelerini ve eğitim araştırma hastanelerini eğitim kurumu olmaktan bütünüyle uzaklaştıran, öğretim üyelerini ve tıpta uzmanlık öğrencilerini güvencesiz bir biçimde başhekimin keyfiyetine bırakan hükümlerle doludur. Sözleşmenin birçok maddesinde başhekim yetkili kılınarak eğitimi öncelemesi gereken üniversiteler veya eğitim ve araştırma hastaneleri salt bir hizmet hastanesine dönüştürülmek istenmektedir.
Hekim Hakları Başhekimlerin İki Dudağı Arasına Bırakılamaz
Sağlık Bakanlığı, bu sözleşme ile Yükseköğretim Kanunu ve tıpta uzmanlık mevzuatına aykırı olmasına rağmen asistan hekimlerin ve öğretim üyelerinin kanunla düzenlenmiş haklarını başhekimlerin iki dudağı arasına bırakmak istemektedir. Bu sözleşme ile başhekimlere istediği takdirde sözleşmeleri feshedebilme yetkisi verilmektedir. Halbuki Anayasa’nın 130. maddesine göre kanunda açıkça belirlenen haller dışında ve yetkili üniversite organları kararı olmaksızın öğretim üyelerinin görevine son verilemeyeceği, öğretim üyelerinin uygulamalı tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminden, sağlık hizmetinden uzaklaştırılamayacağı açıkça belirtilmektedir. Uzmanlık öğrencileri için ise tıpta uzmanlık eğitimi Tıpta Uzmanlık Sınavı ile kazanılan bir anayasal eğitim hakkıdır. Bu hak hiçbir şekilde bir sözleşme feshi ile engellenemez.
YÖK ve Üniversitelere Sorulmadan Hazırlandı
Hazırlanan protokol Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve üniversitelere sorulmadan hazırlanmış ve tek taraflı olarak öğretim üyeleri ve asistanlara dayatılmıştır. Oysaki kanun uyarınca bu sözleşmenin usul ve esaslarının, YÖK’ün uygun görüşü alınarak yönetmelik ile düzenlemesi ve sözleşme için de dekanların görüşünün alınması gerekirken, tamamen antidemokratik bir yaklaşımla hareket edilmiştir. Sözleşmeyi imzalamayan öğretim görevlilerine uygulamalı tıp ve tıpta uzmanlık eğitimi ve sağlık hizmeti veremeyecekleri, asistanların uygulamalı eğitim alamayacağı, sabit döner sermaye ve ek ödemelerinin yapılmayacağı söylenerek açıkça tehdit edilmişlerdir. Öğretim üyeleri ve araştırma görevlilerinin, uygulamalı tıp ve tıpta uzmanlık eğitimi kapsamında hizmet sundukları, kanuni görev ve haklarını yerine getirdikleri sürece 2547 sayılı kanunun 58. maddesinde düzenlenen döner sermaye ek ödemelerinden yararlandırılmaları zorunludur. Öğretim üyeleri ve asistanların yaptıkları hizmetleri aksatmadıkları halde sabit döner sermayeleri ve diğer ek ödemelerinin kesilmesi 2547 sayılı kanuna aykırı bir işlemdir. Sözleşme dayatması yapılan üniversitelerde şuan öğretim üyeleri ve asistanlar birçok hak gaspı yaşamaktadır. Ek ödemeleri haksız yere kesilerek sadece yoksulluk sınırında olan çıplak maaş ödemesi almaktadırlar. Yemek kartları veya personel kartları iptal edilmiş, hasta bakmaları ve eğitim vermeleri engellenmiştir. Bazı yerlerde asistanlar eğitim aldıkları yerler değiştirilmek ile tehdit edilmiştir. Ülkemiz veya üniversiteler tarihine kara bir leke olarak geçmeden bu uygulamalardan acilen vazgeçilmelidir.
Her Türlü Baskıya Maruz Bırakılmaktadır
Pandemi koşullarında düne kadar canla başla çalışarak alkışlanan meslektaşlarımız ekonomik ve psikolojik olarak her türlü baskıya maruz bırakılmaktadır. Meslektaşlarımıza bu koşullarda dün olduğu gibi bugün de ihtiyaç vardır. Hukuka aykırı olan sözleşmeyi imzalamak istemeyen öğretim üyelerinin görevlerinden uzaklaştırılması, asistanların ve tıp öğrencilerinin anayasal bir hak olan eğitim hakkından yoksun bırakılması pandemi sürecinde toplum sağlığına da ciddi bir biçimde zarar verecektir. Üstelik bu zarar yalnızca bu dönemle kalmayacak ülkemizde tıp biliminin ve tıp eğitiminin niteliğinde geri dönülemez bir niteliksezleşmeye neden olacaktır. Türk Tabipleri Birliği olarak bu hukuksuzluk ortadan kaldırılıncaya kadar meslektaşlarımızın yanında ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz, onların hakları için mücadeleyi sürdüreceğiz, anayasal hak olan tıp ve tıpta uzmanlık eğitimini, halkımızın nitelikli sağlık hizmeti alma hakkını kararlılıkla savunacağız. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)