CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Ben kendim için yürümüyorum. Ben adalet arayan bütün mağdurlar, mazlumlar için yürüyorum. Bize doğuştan gelen haklarımızı veya anayasal haklarımızı lütuf olarak sunmaya çalışanlar var. "Yürüyorsunuz lütfediyoruz biz size." Bunu tarihte firavunlar söylerdi günümüzde de diktatörler söylüyor" dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasının ardından başlattığı "Adalet Yürüyüşü'nün 6'ncı gününde yürümeye devam ediyor. Sabah saatlerinde Kızılcahamam Bulak köyünden yürümeye başlayan Kılıçdaroğlu, Çamlıdere yol ayrımında ise haftalık grup toplantısını yaptı. Toplantının başında Berberoğlu'nun cezaevinden gönderdiği mektup okundu. Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmasında, "Bir adalet tarihi yazıyoruz sıradan bir tarih değil. Bu yürüyüşümüze katılmak isteyip de katılamayan, bize mesaj gönderen milyonlar var. Bütün o vatandaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Sizler bulunduğunuz ilde adaleti dillendirdikçe bizim gönlümüzde hep var olacaksınız. Adalet gibi soylu bir kavramı yüceltmek sadece benim değil, bu ülkede yaşayan her vatandaşın ortak görevidir" dedi.
"Bize doğuştan gelen haklarımızı veya anayasal haklarımızı lütuf olarak sunmaya çalışanlar var"
Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Soruyorlar neden bu yürüyüş. Bu soruyu sorana şunu sormak isterim sen adaletten ne anlıyorsun? Bütün peygamberler adaletten yana olmuştur. Bütün peygamberler, evliyalar adaleti savunmuştur. Ben kendim için yürümüyorum. Ben adalet arayan bütün mağdurlar, mazlumlar için yürüyorum. Kim adalet beklentisi içindeyse ben onun yanındayım. Bu benim insanlık görevimdir. Adalete karşı durmak değil, adaleti savunmak insanlığın bir görevidir. Adaletin olmadığı bir yerde devlet yoktur. Adaletin olmadığı bir yerde insanlık yoktur. Adaletin olmadığı bir yerde hiç kimse yoktur. Bize doğuştan gelen haklarımızı veya anayasal haklarımızı lütuf olarak sunmaya çalışanlar var. "Yürüyorsunuz lütfediyoruz biz size." Bunu tarihte firavunlar söylerdi günümüzde de diktatörler söylüyor. Benim doğuştan haklarım vardır. Demokratik bir ülkede yaşıyorum anayasal haklarım vardır. Ben bir insan olarak adaleti savunacağım ve hep adaletten yana olacağım. Birisi benim haklarımı bana lütuf olarak hatırlatıyorsa ben de ona diktatörlüğünü hatırlatıyorum. Sen diktatörsün diyorum. Beni bu yolda yalnız bırakmayan bütün vatandaşlarıma içtenlikle saygılarımı ve muhabbetlerimi sunuyorum. Burada olmayan ama bize destek veren, adaleti savunan bütün yurttaşlarıma şükranlarımı ve muhabbetlerimi gönderiyorum. Hiçbir zaman üzülmeyin, umutsuzluğa kapılmayın. Nerede bir baca tütüyorsa bilin ki orada adaleti savunan bir kişi vardır. Hep beraber insanlık için, çocuklarımız, torunlarımız için adaleti savunacağız. "Adaleti niye yürüyerek arıyorsunuz" diyorlar. Adalet olsa niye yürüyelim? Adalet olsa hepimiz huzur içinde oluruz. Adalet olsa yüzümüz güler, adalet olsa adaletsizlikten şikayet etmeyiz. "Sivil itaatsizlik" diyorlar, neden izin almadılar adaleti savunmak için kimseden izin alınmaz. Adalet Allah'ın emridir."
"İki ayrı 15 Temmuz var"
Adaletin ne zaman çöktüğü ile ilgili konuşan Kılıçdaroğlu, "Adaletin doğru dürüst işlemediğini hepimiz biliyoruz. Aksaklıkları vardı ama çökmemişti. Yine birileri bir yerde "adalet, adalet, adalet" diyordu. 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra yüz binlerce insan sokağa indi. Kimse "niçin sokağa indiniz" diye sormadı. Çünkü onlar demokrasiyi, bayrağı, birlikte yaşamayı savunuyorlardı. Ama bir de ikinci bir 15 Temmuz var. İki ayrı 15 Temmuz var. Halkın 15 Temmuz'u, bir de sarayın 15 Temmuz'u. İki 15 Temmuz'u unutmayın. Halkın 15 Temmuz'unu gayet iyi biliyoruz. Halk sokağa indi, demokrasiye, bayrağına sahip çıktı, 249 şehidimiz, 2 bin 301 gazimiz var. Halkın 15 Temmuz'u budur. Yine bizim tarihimizde bir ilk daha gerçekleşti. Parlamentoda olsun olmasın bütün siyasi partiler, bütün sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, bütün medya 15 Temmuz'a, darbeye karşı durdu. Ama geldik 20 Temmuz'a. Sarayın 15 Temmuz'u. Sarayın 15 Temmuz'u nedir? Sarayın 15 Temmuz'u şudur, halkın 15 Temmuz'u aydınlanmasın diye özel mücadele ettiler. Meclis'te komisyonlar kuruldu, "darbeyi kim yaptı, darbenin aktörleri kimlerdir, bunları yakalayalım, sorgulayalım, gerçek darbecileri ortaya çıkaralım" diye. Eski genelkurmay başkanları, MİT müsteşarları, eski bürokratlar, yeni çalışanlar geldi ama en temel iki aktör bu komisyona hiçbir zaman gelmedi. Niye gelmedi? Çünkü sarayın 15 Temmuz'unu gerçekleştirenler buna izin vermediler. "Gitmeyeceksiniz oraya" dediler. Hani yeri ve zamanı gelir ya, "Gazi Meclis, yüce Meclis, şöyle Meclis." Niye senin iki bürokratın bu Meclis'e gelmiyor? Senin iki bürokratın neden gelip bilgi vermiyor. Bu darbenin olduğu gün bunlar ne yaptılar, neden gelip TBMM'ye bilgi vermiyor. İzin verilmedi ve bilgi de verilmedi" açıklamasında bulundu.
"OHAL kararname çıkarma yetkisinin hükümete verildiği tarihtir 20 Temmuz darbesi"
"20 Temmuz'da bir darbe yaptılar, hiç unutmayın" diyen Kılıçdaroğlu, "OHAL kararname çıkarma yetkisinin hükümete verildiği tarihtir 20 Temmuz darbesi. Ne yaptılar 20 Temmuz'da? Bu kanuna parlamentoda CHP karşı çıktı. Sayın Başbakan beni aradı, dedi ki, "OHAL'le ilgili kanun getiriyoruz ve hükümete yetki vereceğiz." Kendisine aynen şunu söyledim: "Bu parlamentoda demokrasiyi savunacak bir partiye ihtiyaç var ve o da en çok CHP'ye yakışır. Biz sonuna kadar demokrasiyi savunan bir partiyiz. Kusura bakmayın biz buna evet diyemeyiz." 105 bin 836 kamu görevlisinin işine son verdiler. Bunlar mı darbeyi yaptı? Sorgusuz, sualsiz. Kimse sormadı, "bunları hangi gerekçeyle atıyorsun devlet memuriyetinden?" Binlerce işçinin işine son verildi. Kolektif suç oluşturdular, tezgahladılar. Aileden birisini suçlu ilan ediyorlar, bütün aileyi suçluyorlar. 13-14 yaşındaki çocuklar açlığa mahkum edildi, çalışacak yer bulamadılar, hepsini fişlediler. Bu mudur darbeyle mücadele etmek, yoksa bu mudur 20 Temmuz darbesini güçlü hale getirmek? Bütün muhalifleri susturmak bu mudur? Bunu yapmaya çalıştılar ve adaleti çökerttiler. Bunları yapanlar dikta yönetiminde görev başında olanlardır. Yani diktatörlerdir. Diktatörler insan değildir, çünkü bütün vicdanlarını yitirmişlerdir. Çolukmuş, çocukmuş bunlara bakmazlar herkesi ölüme mahkum etmekten özel bir zevk duyarlar" ifadelerini kullandı.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'ya selam gönderdi
Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bana bir söz verilmişti, kendileriyle görüşürken dedim ki, "249 şehidimiz var, doğrudur, linç edilen 3 tane de askerimiz var. Onların da hakkını savunmamız lazım. O asker darbe yapamaz ki, rütbesi bile yok. "Onların faillerini yargı önüne çıkarmamız lazım." Söz verdiler bana, "haklısın Kemal bey, olur mu öyle şey linç olmaz, hele demokrasilerde linç olmaz" dediler. 3 askerimiz linç edildi, daha dava bile açılmamış. Binlerce akademisyenin işine son verildi. Üniversiteden sorgusuz sualsiz atıldılar. Hep darbe dönemlerinde bu olur. Bunların hakkını kim arayacak? Hep beraber bizler arayacağız. Bu yürüyüşü adalet için ve bunlar için yapıyoruz. İbrahim Kaboğlu'nu hepiniz bilirsiniz, dünyanın bütün anayasa hukukçuları tanırlar. Pasaportuna el koydular, "yurt dışına çıkamazsın" dediler, Fransa'ya üniversiteye gidecekti ders vermeye ona bile yasak getirdiler. Bu doğru bir olay değildir. Onun da hakkını, hukukunu ve adaletini biz arayacağız. Bu bizim insanlık görevimizdir. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça bunların da işine son verildi. Öğretmen, çocuklarımızı yetiştiriyorlar, bir yanlışları varsa söyleyin. "Ellerine silah aldılar, camı çerçeveyi kırdılar', bir insan öldürdülerse söyleyin biz de bilelim. Ne istiyorlar, ellerine bir kağıt almışlar, İnsan Hakları Anıtı önünde bekliyorlar, "işimizi istiyoruz" diyorlar. Hangi gerekçeyle görevlerine son verildiğini kimse bilmiyor. Dediler ki, sesimizi duyurmamız lazım nasıl duyuracağız en iyisi açlık grevi yapalım. Belki bir Allah'ın kulu duyar bizim haklarımıza sahip çıkar. Açlık grevi yaptılar, "vay sen misin açlık grevi yapan', biber gazından tutun, tekme tokada kadar her şeyi yaptılar. Baktılar yine başa çıkamıyorlar, "en iyisi bunları terörist diye alalım hapishaneye atalım." Bugün ikisi de mahpus damlarında yatıyor. İkisine de buradan selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyoruz."
Murat Aksoy ve Atilla Taş'ın duruşmaya çıktığını savcının, "bunların tutuksuz yargılanmaları gerekir" dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Hakim de katıldı, o da aynı kararı verdi. Siz misiniz savcı ve hakim olarak bunların tutuksuz yargılanmalarını istiyorsunuz. Hem savcıyı hem hakimi açığa aldılar. Kim? Hakimler Savcılar Kurulu (HSK). Eskiden "yüksekti" tahammül edemediler, onu da aşağı indirdiler. İkisini de açığa aldı. Diyorlar ki "adalet var, kimse yargıya talimat veremez." Yargı, adalet varsa, bir hakim, savcı "bunların serbest kalmaları ve öyle yargılanmaları gerekir" diye karar veriyorsa bu karara herkes uymak zorunda değil midir? Ama kim uymuyor? Diktatörler, darbeciler uymazlar. Bu kararı verdiler diye iki hakim ve savcının burnundan getirdiler" değerlendirmesinde bulundu.
"Anayasa Mahkemesi 20 Temmuz darbesinden sonra iyi bir sınav vermemiştir ve sınıfta kalmıştır"
Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi ile ilgili ise, "Anayasa Mahkemesi 20 Temmuz darbesinden sonra iyi bir sınav vermemiştir ve sınıfta kalmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin saygıdeğer üyelerine seslenmek isterim; eski kararlarınıza neden sahip çıkmıyorsunuz, eski kararlarınızın arkasında neden dik ve onurlu durmuyorsunuz? Milletvekilleri hapisteyken neden sessiz kalıyorsunuz? "Milli irade, milli irade" diye bağıranlara karşı neden "milli iradeyi hapsedemezsiniz" diyemiyorsunuz? Diğer hakimlerin yaptığı gibi siz de çay toplamaya meyilliyseniz söyleyeceğim bir şey yok ama "biz yargıcız, onurluyuz, hukuk okuduk, adalet dağıtacağız" diyorsanız saraya bakmayın. Saraydan gelecek talimata göre karar vermeyin. Biz de size saygı gösterelim" şeklinde konuştu.
"Bütün bunlar 2019'un korkusu nedeniyle oluyor"
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Geçenlerde birisi hatırlatıyor, "Anayasanın 138. maddesi var." Evet var. Ne diyor 138. madde; "Hiçbir organ hiçbir makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez. Genelde gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz." Ben buna uyuyorum, zaten böyle bir yetkim de yok benim. Bu düzenleme iktidar sahipleri için getirilmiştir. Buradan açık ve net çağrı yapıyorum, bana 138. maddeyi hatırlatan beyefendiye bir çağrı yapıyorum. Senin hükümetinin mahkemelere genelge gönderdiğini, talimat gönderdiğini ben ispat edersem görevinden onurlu bir insan gibi, namuslu bir insan gibi istifa edecek misin? Senin ve hükümetinin hakimlere, mahkemelere talimat verdiğini ispat edersem ben onurlu bir insan gibi görevinden istifa edecek misin? Ben de şu sözü veriyorum, ben ispat edemezsem siyaseti bırakacağım. Ben çünkü namuslu ve onurlu bir insanım. Biz adalet yürüyüşüne başladık, bir sürü hakaret. Sözde cumhurbaşkanı, sözde koltukta oturuyor bir sürü laf ediyor. Ben kendisiyle muhatap olmak istemiyorum. Doğru da bulmuyorum. Gel o zaman karşıma geç gücün varsa, cesaretin namustan, onurdan, haysiyetten söz ediyorsan gel karşıma senin televizyonunda oturup tartışalım. Niye korkuyorsun, benim bildiğim diktatörler çok fazla korkmaz ama iç dünyalarında korku vardır. Ben adam dövmem. Niye gelmiyorsun? "Sen benim dengim değilsin" diyor bazen. Bunu iddia edecek kişi aslında benim. Ama olsun onun gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için seninle tartışmaya katlanıyorum ben. Madem öyle diyorsan niye sabah akşam bana sataşıyorsun? Bütün bunlar 2019'un korkusu nedeniyle oluyor. Korkuyor ya koltuk giderse. Koltuk kimseye baki değildir. Koltuğun hakkını vereceksin kul hakkı yemeyeceksin. Sanıyor ki 2019'da da mühürsüz seçim ayarlarım. Buna izin vermeyeceğiz. 2019 Türkiye'de demokrasinin şaha kalktığı tarih olacaktır."
Öte yandan, grup toplantısında "Adalet Yürüyüşü" sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Hasan Tatlı için saygı duruşunda bulunuldu. Kılıçdaroğlu'nun yakasında hayatını kaybeden Hasan Tatlı'nın fotoğrafı yer aldı. Toplantının sonunda ise partililer tarafından "Asla yalnız yürümeyeceksin" yazılı dev pankart açıldı.
İHA