Mersin Girişimci İşadamları Derneği (Mersin GİAD), ekonomi, hukuk ve güvenlik uzmanlarını genç işadamları ile buluşturarak, 16 Nisan'da yapılacak anayasa değişikliğine ilişkin referandum konusunda bilgilendirdi.
Mersin Girişimci İşadamları Derneği (Mersin GİAD) Yönetimi, Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu (TÜGİK) koordinesinde üyeleri ile sivil toplum kuruluşları ve oda başkanlarına yönelik "Anayasa Değişikliği Bilgilendirme Toplantısı" düzenledi. Mersin GİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Serkan İzol'un ev sahipliğinde Sultaşa Otel'de gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü Sivil Dayanışma Platformu (SDP) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Şahin'in yaptığı toplantıya konuşmacı olarak Prof. Dr. Kerem Alkin, eski Emniyet Genel Müdürü Kemal Çelik ile Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Serdar Korucu katıldı.
Mersin GİAD üyeleri ile sivil toplum kuruluşları ve oda başkanlarının, 16 Nisan'da yapılacak referandum öncesinde 18 maddeden oluşan anayasa değişikliği paketi konusunda bilgilendirildiği toplantıda, konuşmacılar referandumda neden "evet" denmesi gerektiğini anlattılar.
Şahin: "Bu bir hükümet modeli değişikliğidir"
Mersin GİAD Başkanı İzol'un kısa açış konuşmasının ardından başlayan toplantıda, Moderatör SDP Başkan Mehmet Şahin, Türkiye'de anayasa değişikliğine neden ihtiyaç duyulduğunu anlattı. Türkiye'nin önemli bir süreçten geçtiğini belirten Şahin, anayasa değişikliği ve anayasa talebinin dünyada Türkiye'den daha çok tartışılan bir mesele olmadığını vurguladı. Bu konunun özellikle 1982 Anayasası'ndan sonra sürekli tartışıldığını ifade eden Şahin, 21. yüzyılın şartlarının geçen yüzyılla kıyaslanmayacak ölçüde hızlı bir değişim içinde olduğunu dile getirerek, "Türkiye bu değişime ayak uydurmak durumunda. Bunu yaparken, anayasa değişikliğinde esas ana unsur nedir diye baktığımızda, bu bir hükümet modeli değişikliğidir. Türkiye, 93 yıllık Cumhuriyet birikimiyle 21. yüzyılda bu değişimi gerçekleştirmek durumunda. Çünkü artık coğrafyamız, etrafımız 21. yüzyılın şartları çerçevesinde yeniden şekilleniyor" dedi.
Anayasaların devletin esaslarını, yapısını belirleyen, aynı zamanda devlet-millet, devlet-toplum ve devlet-birey ilişkisini ortaya koyan toplumsal mutabakat metni olduğunu kaydeden Şahin, devletin esasları ve yapısı kapsamında, 20. yüzyılda Türkiye'nin en büyük kazanımı olan Cumhuriyet rejimi, çıkardığı kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yine önemli kazanımlarından biri olan laiklikle milletin bir problemi olmadığını söyledi. Ancak, devlet-millet ve devlet-toplum ilişkilerinde devletin izlediği rollerde aksamalar olduğunu belirten Şahin, "Bugün 65. hükümetle yönetiliyoruz. Basit bir ortalamayla 1,5 yıla tekamül eden hükümetlerle yönetiliyoruz. Batı demokrasilerinde ise Trump Amerika'nın 45. başkanı. Cumhurbaşkanlığı açısından baktığımızda Türkiye'de şu an 12. cumhurbaşkanı ile devlet ve millet temsil ediliyor. 12 ile 65 arasında ciddi bir fark var" diye konuştu.
"Vesayet kurumları, kendi işlevleri dışında siyaset dizayn eden birer kurum haline geldi"
Türkiye'nin çok partili döneme geçmesinin ardından Demokrat Parti'nin darbeyle yıkılmasının ardından gelen 1961 Anayasası ile ülkede vesayet kurumlarının etkin hale geldiğine işaret eden Şahin, Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu ve ekonomi bürokrasisinin kendi işlevleri dışında siyaset dizayn eden birer kurum haline geldiğini ifade etti. Bu kurumların tartışılır hale geldiğini ve işlevleri itibariyle yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Şahin, "61 Anayasası'ndan itibaren vesayet kurumlarının güya devleti koruma refleksiyle hareket ettiğini görüyoruz. Bunun 82 Anayasası ile daha da tahkim edici bir halde olduğunu görüyoruz. 82 Anayasası bir darbe anayasasıdır ve 21. yüzyılda Türkiye'yi taşıyamayacak bir konumdadır" ifadelerini kullandı.
"Türkiye'yi coğrafyasında etkin bir güç haline getirecek bir yeni modele artık Türkiye'nin geçmesi gerekiyor"
Tüm siyasi partilerin, 61 ve 82 anayasalarını eleştiren bir siyaset geliştirdiklerini kaydeden Şahin, Demirel, Özal, Erbakan ve Erdoğan'ın sürekli Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dile getirdiklerini anımsattı. Devleti dizayn etme hastalığının başka şeyleri de ortaya çıkardığına değinen Şahin, özellikle 15 Temmuz sürecinde, dar kadroculuğun ötesinde 45 yılı aşkın bir süre devletinin tüm organlarının içerisine sızmış, hangi kurumdaysa o kurumun rengini almış, gizlenmiş, takiyyeyi karakter haline getirmiş bir yapının 15 Temmuz'da ülkenin, milletin ve Cumhuriyetin tüm birikimlerini tehdit edecek tarzda bir kalkışma yaşandığını söyledi. Milletin kendi iradesiyle bu süreci bertaraf ettiğini vurgulayan Şahin, "Bu sürecin sonunda 90 bine yakın kamu personeli tutuklandı, 200 bine yakın kamu personeli görevlerinden el çektirildi. FETÖ faşist çetesi tasfiye sürecine girildi. Biz Türkiye'de 21. yüzyıla geldiğimiz bu günlerde istikrarsız hükümetler, istikrarsız yönetimler eliyle eğer 21. yüzyılı yönetmeye kalkarsak, bu süreç çuvallarız. Bu süreci kaldıramayız. Ne bulunduğumuz coğrafya buna müsaade eder ne dünyanın yeni bir arayış içerisinde olduğu ve zamanın çok hızlı ilerlediği 21. yüzyılı bu yönetim tarzıyla götüremeyiz. Dolayısıyla toplumların, ülkemizin, milletimizin ihtiyacını karşılayacak ve 21. yüzyılda Türkiye'yi coğrafyasında etkin bir güç haline getirecek bir yeni modele artık Türkiye'nin geçmesi gerekiyor. Kapalı yapıları millete açmak durumundayız. Bunun yöntemi de artık milletin devlet yönetiminde daha etkin olduğu, denetimini daha iyi yaptığı bir modeldir" şeklinde konuştu.
Prof. Alkin: "Bizim artık profesyonel bir hükümete ihtiyacımız var"
Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Kerem Alkin ise 16 Nisan'da "evet" veya "hayır" denilecek anayasa değişikliğinin, Türkiye'nin uzun zamandan bu yana ihtiyaç duyduğu zihinsel yeniden dönüşümün en önemli sacayaklarından birini oluşturduğunu söyledi. Kamu performansının ölçülemediği 82 Anayasası'nı eleştiren Alkin, 18 maddelik anayasa değişikliği paketi geçerse kamuda zihinsel dönüşümün önemli öncelikli aşamalarından biri olacağını belirtti. Alkin, dünyada da ülkelerin parlamenter sistemle ilgili bir arayış içinde olduğu bir süreç yaşandığına dikkat çeken Alkin, Türkiye'nin karar alma süreçlerini hızlandırması gerektiğinin altını çizdi.
Türkiye'de karar alma süreçlerinin çok yavaş olduğunu dile getiren ve "Türkiye'de mutlaka karar alma sürecini iyileştirmemiz gerekiyor" diyen Alkin, şöyle devam etti: "Bizim artık profesyonel bir hükümete ihtiyacımız var. Şu anda gerçek bir parlamenter sistem geliyor. Kamuya bir performans ölçüm kriteri geliyor."
Siyasi sıkışma nedeniyle ekonomik alanda Türkiye'nin 90'lı yılları kaybettiğini vurgulayan Alkin, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) 1960-2014 arasını analiz eden bir araştırmasında, siyasi sıkışmanın ülkelerin ekonomilerinden yılda 2,4 puan götürdüğünü hesapladıklarını aktardı. Alkin, "Bu da Türkiye eğer yüzde 5 büyüyecekse yarısının siyasi istikrarsızlık nedeniyle gitmesi, ancak 2,6 büyümü anlamına geliyor. Bunun somut örneği de var, büyümesi 1939-50 arasında Cumhuriyet döneminin en kötü ortalama 2,6. 1992-2002 arasında ise siyasi sıkışma nedeniyle büyüme ortalaması 2,9. Cumhuriyet tarihinin ikinci büyük felaketi. 16 Nisan'daki tarihi eşiği geçersek, 4,9 olan Cumhuriyet tarihi ortalaması 5,7'ye çıkıyor. Türkiye'nin 2023-2025'e doğru ekonomik performansı 4,9'dan 5,7'ye çıkıyor."
Ekonomik güvenlik konusu ele alan eski Emniyet Genel Müdürü Kemal Çelik de parlamenter sistemin dış müdahalelere açık bir sistem olduğunu ifade ederek, koalisyon hükümetleri dönemlerini örnek gösterdi. Çelik, Türkiye'nin egemen bir devlet olması gerektiğini söyledi.
İHA