MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, terörün sadece polisiye tedbirlerle önlenemeyeceğine dikkati çekerek, güvenlik konseptinin değiştirilmesi ve mücadelenin bir merkezden yürütülmesi gerektiğini söyledi.
Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, terörle mücadelenin yönetimi ve stratejisine ilişkin yazılı açıklama yaptı. Türkiye'yi istikrarsız ve güvensiz bir ülke olarak dünyaya lanse etmeyi amaçlayan terör saldırılarına karşı, Ortaköy katliamcısının yakalanmasıyla önemli bir mesajın verildiğini belirten Çetin, "Bu başarıda çok büyük payı olan ve son yıllarda terörle mücadeleye yüzlerce şehit vermiş kahraman Türk polisinin mücadelesi takdire şayandır. Canlarını ortaya koyarak vatan savunması yapan bütün güvenlik güçlerimizi Milliyetçi Hareket Partisi olarak tebrik ediyor ve her zaman yanlarında olduğumuzu bilmelerini istiyoruz. Ancak son yıllarda terörün boş durmadığı ve ülkemizi derinden sarsan sayısız eylemin gerçekleştirildiği bir süreçte, terörle mücadelede başarının ölçüsü, eylem sonrası olayın faillerini yakalamaktan ibaret sayılamaz. Bu işin istihbarat ayağı olmalı, eylem olmadan önlemenin yolları daha etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Doğru mücadele yöntemlerini belirleyecek ve bütün imkan ve unsurları etkin bir şekilde kullanacak yönetime, atılacak bütün adımları önceden planlayacak stratejiye ihtiyaç vardır. Türkiye karşı karşıya olduğu tehdidinin boyutlarını kavrayarak güvenlik konseptini değiştirmeli ve teröre karşı mücadeleyi bir merkezden yürütmelidir. Ülkemizde son yıllarda yaşanan eylemler, büyük devletler adına vekalet savaşları yürüten terör örgütlerine aittir" ifadelerini kullandı.
"Eylemlerin hangi örgüt tarafından yapıldığının bir önemi kalmamıştır"
Günümüzde uzun soluklu bir savaş tekniği olarak kullanılmakta olan terörün, sadece polisiye tedbirlerle önlenemeyecek ölçüde büyük bir tehdit olduğuna dikkati çeken Çetin, "Eylemlerin hangi örgüt tarafından yapıldığının bir önemi kalmamıştır. Tamamı aynı amaca hizmet etmekte, Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak, toplumsal birliği bozmak ve güvensizliği yaymakla görevli oldukları anlaşılmaktadır. Tıpkı Ortaköy'de ya da Ankara, Kayseri, İzmir gibi şehirlerimizde ardı ardına yapılan terör eylemlerinde olduğu gibi, terör örgütleri Türkiye'ye karşı yürütülen gerçek bir savaşın taşeronları olarak kullanılmaktadır. Türkiye terörle mücadelede bugüne kadarki deneyimlerinin yanı sıra, Irak ve Suriye gibi komşu ülkelerde yaşananlardan edindiği tecrübeler ışığında, sadece terör örgütleriyle değil bunların arkasındaki büyük güçlerle de mücadele edilmesi gereken zorlu bir süreci yaşamaktadır. Terörizm bütün dünyada bir silah olarak kullanılmakla birlikte, güçlü ülkeler aldıkları önleyici tedbirlerle vatandaşlarını koruyabilmektedir. ABD gibi bir süper güç, 11 Eylül saldırısının ülkesinde tekrarlanmaması için yeni bir güvenlik konseptine geçerek dünyanın geri kalanında savaşmayı göze almıştır. Benzer güvenlik konsepti bütün Avrupa ülkelerinde uygulanmaktadır. Hiçbir gelişmiş ülke, terörizme karşı kendi sınırları içerisinde tedbir almakla yetinmemekte, güvenlik hattını sınır ötesinden çekmektedir" dedi.
"İçeride ve dışarıda verilecek her iki mücadele birbiriyle doğrudan bağlantılıdır"
"Milliyetçi Hareket Partisi, küresel güç mücadelesi ve bunun bir parçası olarak terörizmin ülkemiz üzerindeki etkilerini yıllardır takip etmekte ve politikalar üretmektedir" diyen Çetin, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Bu yeni savaş konseptinin yarattığı güvenlik endişeleriyle diğer devletler nasıl tedbirler alıyorlarsa, ülkemizin menfaatleri için benzer tedbirlerin alınmasını bir zaruret olarak gören Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye'de güvenlik istikrarının sağlanması uyarısını yıllardır yapmaktadır. Çünkü ülke güvenliği ile vatandaşın huzur ve esenliğinin sağlanamadığı bir yerde ne ekonomik ne de siyasi istikrarın kalıcılığından söz edilemeyeceğini gayet iyi bilmektedir. Türkiye bugün işte tam bu noktada, yani güvenlik istikrarını sağlayarak ekonomik ve siyasi istikrarını kazanacağı bir pozisyondadır. Türkiye içeride terör belasıyla, sınırlarının hemen ötesinde ise güvenlik ve hatta bekasını tehdit eden oluşumlarla mücadele etmek zorundadır. İçeride ve dışarıda verilecek her iki mücadele birbiriyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye'nin geleceği, bölgedeki ve dünyadaki rolü iki cepheli bu mücadeledeki başarısına göre şekillenecektir. Kahraman silahlı kuvvetlerimizin vatan savunmasını çok doğru biçimde Suriye ve Irak'tan başlatması son derece yerinde ve dünyada uygulanan güvenlik konseptine uygundur."
Fırat Kalkanı Harekatı
Fırat Kalkanı Harekatı'nın, Türkiye'ye terör ihraç eden bataklığın kurutulması için atılmış önemli bir adım olduğunu kaydeden Çetin, "Türkiye'de yeni bir 6-7 Ekim kalkışması ya da Gezi benzeri olayların yaratabileceği tahribat ve güvenlik sorunlarının önüne geçebilmek için, sınırlarımızın hemen yanı başındaki bu bataklık kurutulmalı ve güvenli bölgelere dönüştürülmelidir. Irak'ın Sincar bölgesinden başlayan ve Suriye'deki Haseke, Kobani ve Afrin sözde kanton bölgelerini birleştirerek PKK devleti kurma planı, Türk ordusunun müdahalesiyle şimdilik yarım kalmıştır. Sözde müttefikimiz ABD'nin her türlü eğitim ve lojistik desteğini gizlemeden verdiği bu ihanet koridorunu tamamen ortadan kaldırmak için hem Irak hem de Suriye'deki askeri varlığımızın devam etmesi hayati öneme sahiptir. Müttefiklerimiz Musul ve Rakka operasyonlarını erteleyerek bütün IŞID militanlarını üzerimize gönderseler dahi, Silahlı Kuvvetlerimizin El Bab'taki mücadelesi mutlaka zaferle sonuçlanacaktır. Ancak Münbiç ve Sincar'ı temizlemeden tehdidin ortadan kalkmayacağı çok açıktır. Küresel güçlerin sınırlarımızın hemen ötesindeki harita tanzimine rıza göstermek, savaşı Türkiye'nin içinde kabul etmemiz anlamına gelecektir ki böyle bir şey asla kabul edilemez. Türkiye, ordusuyla ve milletiyle bütün oyunları bozacak kudrette büyük bir devlet olduğunu gösterecektir. Türkiye'nin güvenliği, milletin birlik ve beraberliğinin muhafazası bugün her şeyden daha önemli hale gelmiştir. Terör saldırıları işte bu birlik beraberliği hedef almaktadır. Ülkemizi istikrarsızlaştırmak, toplumsal gerilimi tırmandırmak, ülkedeki kutuplaşmayı artırmak terörü kullananların asıl hedefleridir. Terör kullanılarak toplumsal bağlarımız zayıflatılmaya, tıpkı Irak ve Suriye gibi etnik ve mezhebe dayalı ayrışmaya zorlanmaktadır. Elbette ki Türkiye böylesi bir tuzağa düşmeyecektir. Çünkü Türkiye'de yaşayan insanlar, millet olma bilincine erişmiş, bir daha asla birbirinden kopmayacak ölçüde kaynaşmıştır. Türkiye üzerine yapılan her türlü karanlık senaryo, Türk milletinin ayrışmayı reddeden şuurlu yapısına çarparak son bulacaktır" ifadelerini kullandı.
"Terörle mücadeleyi etkin bir stratejiye dayalı yeni bir konsepte oturtmak zaruret haline gelmiştir"
"Ülkemiz üzerine hesap yapanların karşısına, millet olma bilincini yükselterek ve büyük toplumsal mutabakatlar oluşturarak çıkılmalıdır" diyen Çetin, "15 Temmuz ve sonrasında yaşanan gelişmelerin açıkça ortaya çıkardığı tehdide karşı, Türkiye'nin mücadele gücü artırılmalıdır. Her türlü ayrılıkları bertaraf edecek ve milleti birbirine kenetleyecek tedbirleri almak devleti yönetenlerin sorumluluğundadır. Ülkemiz milli mücadele yıllarından sonraki en zorlu dönemini yaşarken kısır iç siyasi çekişmelerden uzak durulmalıdır. Yaklaşan büyük tehdide odaklanmak yerine küçük hesaplar peşinde koşmak bir Bizans hastalığıdır. Devletimizin ve sivil toplumun bütün kurum ve görevlileri yüksek bir milli bilinçle üzerlerine düşenleri yaparak ülkemize sahip çıkmalıdır. Askerimiz ve polisimiz teröristi inlerinde vuracak kabiliyette olduğunu fiilen göstermektedir. Ancak güvenlik güçlerimizin canlarını feda etmelerini bekleyerek mücadelenin başarıya ulaşmasını bekleyen anlayışla buraya kadar gelinebilmiştir. İstihbaratımız örgütlerin ne yapacaklarını ve uzun vadeli hareket tarzlarını önceden bilmek zorundadır. Böylelikle caydırıcılık sağlanacak ve tehdidin bir kısmı ortadan kalkacaktır. Terörle mücadele yönetiminin bir merkezden yapılması, yani ilgili bütün birimlerin koordinasyonunun sağlanabilmesi başarıyı yükseltecektir. Terörle mücadeleyi etkin bir stratejiye dayalı yeni bir konsepte oturtmak ve bir merkezden yönetmek bir zaruret haline gelmiştir. Türkiye'nin karar vericileri, on yıllarca sürecek bir tehdit unsuruna karşı gerekli tedbir ve yapılanmayı süratle tamamlamak zorundadır. Geriye kalan diplomatlarımızın, devlet adamlarımızın ve siyasetçilerimizin daha az hata yapmalarını beklemektir" açıklamasında bulundu.
İHA