Memur-Sen Bursa İl Temsilcisi ve Eğitim Bir-Sen Bursa 1 Nolu Şube Başkanı Numan Şeker, eğitim sisteminde müfredatın demokratikleştirilmesine yönelik 50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşan 9 komisyonun hazırladığı raporun gelecek nesillerin yetiştirilmesinde önemli rol oynayacağını söyledi.
Türkiye'deki eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi adına çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyaç olduğunu belirten Numan Şeker, eğitim sisteminin çoğulcu ve demokratik farklılıklara imkân tanıyan, ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanması gerektiğini söyledi. Bu çerçevede, eğitim sistemini düzenleyen anayasadan başlanarak ilgili tüm mevzuat değiştirilmesi adına aylarca süren titiz bir çalışma neticesinde, 50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşturulan 9 komisyonun rapor hazırladığını belirten Şeker, "Yıllardır, nasıl bir müfredat ve eğitim sistemi istediğimizi, önerilerimizle birlikte dile getiriyoruz. Bugünün ve geleceğin nesillerini yetiştirmenin en değerli yatırım olduğunun bilincinde olarak, eğitim çalışanlarının sosyal ve özlük haklarının yanında her türlü eğitim meselemize ilişkin araştırma ve arayışlara dönük çalışmalar yapmayı da kendimiz için millî bir sorumluluk gördük. İthal programlarla, millî ruhtan yoksun müfredatlarla sorunlarımızı çözemeyeceğimiz, medeniyet değerlerinden habersiz nesillerle muasır medeniyetler seviyesine çıkamayacağımız gerçeğinin altını çizdik. Eğitimin asıl amacı ve işleyişinin çocuklarımıza öğreteceğimiz bilgi, onlara kazandıracağımız erdemli davranışlar, aşılayacağımız millî bir ruh, yerli bir kimlik ve evrensel felsefi değerlerle gelişmiş bir kişilik tamamıyla müfredatla ilgilidir" şeklinde ifade etti.
Başkan Şeker, "Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni bir kimlik, ulus ve devletin oluşturulmasını hedefleyen bu modernleşmeci proje, Kemalizm olarak tanımlanmıştır. Kemalizm, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze eğitim sisteminin üzerindeki kurucu etkisini sürdürmüştür. Bu ideoloji, devleti bireye önceleyen, farklılıklara izin vermeyen ve tek tipçi bir eğitim anlayışını dayatmaktadır. Söz konusu sözleşmelerde, eğitim hakkı, insanlar arasında yaş, cinsiyet, renk, dil, din, ırk yönünden bir ayrım gözetmeksizin tüm insanlara tanınmıştır. Bu sözleşmelere göre, çocuğun eğitim ve öğretiminden birinci derecede anne ve baba sorumluyken, eğitim ve öğretime ilişkin düzenlemeleri yapmak devletin görevidir. Son yıllarda eğitim sisteminde atılan adımlarla, askeri müdahaleler döneminde kurulan eğitim sistemi restore edilmeye çalışılsa da, halen kurucu yasal belgelerle var olmaya devam etmektedir. Tek tipçi, vesayetçi, doğrudan askeri müdahale dönemlerinin insan anlayışını sürdürmeye dayalı bir endoktrinasyon, eğitim sisteminde hâkimiyetini sürdürmektedir. Başta ilgili mevzuat olmak üzere, eğitim sisteminin insan haklarına duyarlı ve muhtelif toplumsal kesimleri dışlamayacak şekilde yeniden kurgulanmasına ihtiyaç vardır. Böylece, farklılıklara saygı temelinde Anadolu'da yaşayan bütün vatandaşları birbirine bağlayan ortak bir kültürün inşa edilmesi mümkündür" dedi.
Numan Şeker, "Eğitim Bir-Sen olarak, baskıcı, aşırı ideolojik, tek tipçi ve farklılıklara izin vermeyen bir eğitim sistemi yerine, öğrencilerimizin kendi değerleriyle barışık yetişmesini, kendilerini en iyi şekilde gerçekleştirebilmelerini, yeni gelişmelere açık olmalarını ve böylece dünyayla rahatlıkla rekabet edebilmelerini sağlayacak bir eğitim sistemi istiyoruz. Bundan dolayı, kendine güvenen, araştıran, sorgulayan, kendi iradesine sahip çıkan ve herhangi bir ideolojiye körü körüne bağlı olmayan, demokratik ve farklılıklara saygı duyan fertlerin yetişmesi için müfredat reformunun yapılmasını gerekli görüyoruz. Türkiye'de eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve böylece toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi için, çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyaç vardır. Eğitim sistemi, bir yandan çoğulcu, demokratik, farklılıklara imkân tanıyan bir çerçeveye, diğer yandan da ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır. Dahası, müfredatın ayrımcı, dışlayıcı, sabit fikirli yaklaşımı reddeden bir felsefede yeniden yapılanmasına ihtiyaç vardır" diye konuştu.
Ayrıntılı öğretim programları yerine standartlar benimsenmesi gerektiğini belirten Şeker, "Öğretim programları her bir düzey için bir ana yeterlilik çerçevesini ve asgari standardı oluşturacak kazanım hedeflerini belirlemeli, bununla yetinmelidir. Türkiye'de din ve ahlak eğitimi, OECD ülkelerinde olduğu gibi birinci sınıftan itibaren verilmelidir. Öğretim programlarında yer verilecek konular hayatla ve ihtiyaçlarla ilişkili, öğrenmeyi özendirici ve ilgi uyandırıcı olmalıdır. Öğretim programları ve merkezi sınavlar arasında ahenk sağlanmalıdır. Merkezi sınavlar, öğretim programlarındaki amaçlar ile ölçme ve değerlendirme tavsiyeleriyle uyumlu hale getirilmelidir. Bu çerçevede, çoktan seçmeli sınavlara ek olarak gerek geleneksel gerekse tamamlayıcı ölçme ve değerlendirme yaklaşımları kullanılmalıdır. Haftalık ders saatleri ve özellikle temel derslere ayrılan süreler azaltılmamalıdır" şeklinde konuştu.
İHA