Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, üniversite çalışanlarının sorunları ve beklentileri hakkında önemli açıklamalar yaptı. Geylan, “Ne yazık ki adaylar çalışanlara hiç bakmıyor; bu kez lobilerin, cemiyetlerin, derneklerin, vakıfların, siyasilerin peşinde koşuyor. Ne acıdır ki, hangi lobinin adayı rektör olursa üniversitede onların borusu ötüyor” dedi.
Üniversitelerde Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavı ve mülakat uygulaması ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunan Geylan, YÖK’ün Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği için merkezi yazılı sınav yapmasının doğru olduğunu ancak mülakat uygulamasının hala devam etmesinin keyfiyete yol açtığını söyledi.
Görevde Yükselmelerde sadece yazılı sınav yapılmasını, mülakata yer verilmemesini talep ettiklerini hatırlatan Geylan, “Sendikamız, üniversiteler tarafından sözlü sınav yapılması durumunda ise, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı gibi, tüm adaylara yazılı sınav puanı kadar mülakat puanı verilmesini talep etmişti. Bu süreçte bazı üniversiteler hakkaniyetli bir şekilde süreci yürütmüş, mülakatta tüm adaylara 100 puan vermiş iken, bazıları da maalesef alışılagelen takdir hakkını kullanmıştı. Talebimiz, takdir hakkı adı altında kul hakkı yenmemesidir” dedi.
Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk Eğitim-Sen olarak yaşadığımız tecrübelerimiz var. Mülakatın adaleti öldürdüğünü, ehliyeti katlettiğini biliyoruz. Sendika olarak üyelerimizin yetkinliğine güvenmediğimizden değil, kul hakkı yenildiği için mülakata karşı çıkıyoruz. Biz mülakatlarda sendika temsilcilerinin gözlemci sıfatıyla yer alması teklifini de getirmiştik. Ancak bu talebimiz kabul edilmedi. Kişisel inisiyatiflerin kullanıldığı mülakat yöntemi kaldırılana dek mücadelemiz sürecektir” dedi.
ÜNİVERSİTE ÇALIŞANLARINA BECAYİŞ HAKKI TANINMALIDIR
Üniversite çalışanlarının nakil sorunlarına dikkat çeken Geylan, “Üniversitelerde çalışan memurlar 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabi olmasına rağmen üniversitelerin kendilerine özgü hususiyetleri nedeni ile kendileriyle eş değer memurların yararlandığı haklardan mahrum kalmaktadır. Bu hak mahrumiyetlerinin başında yer değiştirme, tayin, nakil işlemleri gelmektedir. Bu durum aile bütünlüğünü bozarken, aile birliğine vurgu yapan Anayasa’nın 41. maddesini ihlal anlamına gelmektedir. Talebimiz; mazeret tayinlerinin yapılması için YÖK koordinatörlüğünde bir yönetmelik hazırlanmasıdır. Bu, üniversitelerde uygulama birliği sağlayacaktır. Ayrıca, üniversitelerde görev yapan personelin karşılıklı yer değiştirme hakkı sağlanmalıdır. 3 yılını dolduranlara diğer üniversitelere geçebilme hakkı tanınmalıdır. Nakil olmak isteyen bir memur bir kurum bulduğu takdirde kendi üniversitesinden muvafakat almak zorundadır, bu konuda da sıkıntılar yaşanmaktadır. Dolayısıyla muvafakat isteme şartı kaldırılmalıdır” dedi.
İSME TESLİM İLANLAR BU ÜLKENİN AYIBIDIR
Akademik kadrolar için verilen isme teslim ilanlara da tepki gösteren Genel Başkan akademik kadrolara keyfi atamaların üniversitelerimizin ayıbı olduğunu vurguladı. Öte yandan doktor öğretim görevlisi, doçent ve profesör unvanlarında akademik kadro kısıtlamasını doğru bulmadıklarını söyleyen Geylan, “Yeterliliği sağlayan her akademisyenimiz hak ettiği kadroya atanmalıdır. Hak edenlere kadro verirseniz, bu akademik gelişimi de teşvik eder” dedi. 50/d’lilerin sorunlarına dikkat çeken Geylan, “50/d’lilere görev süreleri sona erdiğinde bir yıl intibak süresi verilmesini istiyoruz. Doktorasını bitirenler pozisyon müsait ise doktora yaptıkları üniversitelere atanabilmelidirler.Esasında bu arkadaşlarımızın 33/a’ya geçirilmeleri aslolandır. Genç akademisyenlerimizin, daha kariyerlerinin başında gelecek kaygısıyla yaşamaları engellenmelidir” dedi.
SENDİKALAR BİRER PAYDAŞTIR
Disiplin kurullarında mutlaka üniversite temsilcilerinin yer almasını isteyen Geylan, bu noktada uygulama birliğinin olmamasını eleştirdi. Geylan, “Kanunlar tüm kurumları bağlar. Dolayısıyla üniversiteler buna uymalıdır. Üniversiteler derebeylik değildir” dedi. Sendikaların üniversitelerin paydaşı olduğunu söyleyen Geylan, “Bazı kamu yöneticileri ne yazık ki sendikaları, haklarını paylaştıkları kuma olarak görüyor. Oysa sendikalar birer paydaştır. Sendikalarla işbirliği yapan üniversitelerde uyum ve huzur olduğunu görüyoruz. Unutulmamalıdır ki; modern yönetim biçimi, yönetişimdir. Yönetişim, bir toplumsal-politik sistem içerisinde olan bütün aktörlerin ortak çabalarıyla elde edilen sonuçların meydana getirdiği yapı ya da düzendir. Yönetilenlerin, yönetimin her aşamasında karar alma süreçlerinin içerisinde olduğu bir sistemdir. Katılımcı demokrasi de bunu gerektirir” diye konuştu.
REKTÖR ADAYLARI LOBİLERİN, CEMİYETLERİN PEŞİNDE KOŞUYOR
Rektör atamalarına tepki gösteren Geylan, “Yıllardır rektör atamalarının bütün üniversite çalışanlarının demokratik katılımıyla yapılmasını, bunun hem liyakati önceleyeceğini hem de çalışanların huzuruna ve kuruma bağlılıklarına katkı sağlayacağını söylüyorduk. Fakat Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk. Ne yazık ki rektör seçim usulünün arazlarını gidermek şöyle dursun, şimdi hiçbir kriterin olmadığı bir keyfiyetle karşı karşıyayız. Rektörler seçimle iş başına gelirken, adaylar en azından akademisyenlerin hatırını dinler, sorunlarına ortak olurdu. Yeni usulle birlikte ne yazık ki adaylar çalışanlara hiç bakmıyor; bu kez lobilerin, cemiyetlerin, derneklerin, vakıfların, siyasilerin peşinde koşuyor. Ne acıdır ki, hangi lobinin adayı rektör olursa üniversitede onların borusu ötüyor. Üniversite yönetimine hakim olan gruba biat etmeyenler huzursuz, mutsuz v yarına dair umutsuzdurlar. Bu tablo ülkemiz adına ne büyük bir ayıptır! Üniversitelerimiz bilim yuvalarıdır, toplumsal kalkınmamızın lokomotifidir. Biz bu üniversite yapılanmasıyla mı bilimde, ekonomide, sosyal anlamda ileri gideceğiz? Buradan sayın Cumhurbaşkan’ına çağrıda bulunuyorum: Üniversitelerimizi bu tahakkümden, ülkemizi bu ayıptan kurtarın” dedi.