Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye'nin bölgelere ve mevsimlere göre yağış miktarında değişiklik gösterdiğine dikkat çekerek, içme suyu ve sulama suyunun tedarik edilmesi için barajlar veya göletler aracılığıyla suyun biriktirilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye'de bazı kişilerin baraj yapımına karşı çıktığını anlatan Bakan Eroğlu, baraj yapımına karşı çıkmayı "cinnet" olarak nitelendirdi.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen ve TÜBİTAK-MAM tarafından gerçekleştirilen "Türkiye'de Havza Bazında Hassas Alanların ve Su Kalitesi Hedeflerinin Belirlenmesi Projesi"nin kapanış toplantısı, Anadolu Hotels Downtown'da gerçekleştirildi. Kapanış toplantısına Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, TÜBİTAK Başkanı Ahmet Arif Ergin ve çok sayıda akademisyen katıldı. Toplantıda konuşan Bakan Eroğlu, dünyada tatlı su kaynaklarının çok az olduğunu belirterek, yaklaşık 2,5 milyar insanın yeterli miktarda suya erişemediğini söyledi. Türkiye olarak TİKA, DSİ ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Afrika'da 1 milyon 700 bin kişiye su götürdüklerini anlatan Bakan Eroğlu, Afrika'daki bir yere de baraj yapım çalışmalarına başladıklarını söyledi.
Türkiye'nin su zengini olmadığını, aynı zamanda su fakiri de olmadığını dile getiren Bakan Eroğlu, Türkiye'de suyun tek elden ve akıllı yürütülmesi gerektiğine dikkat çekti. Küresel iklim değişikliğiyle yağışlardaki miktarların azalacağını düşündüklerini anlatan Bakan Eroğlu, "Türkiye'de Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi bölgelerde 50 yıl içinde yağışlarda büyük bir azalma bekleniyor. Bazı bölgelerde ise anlık bir takım şiddetli yağışlar olabiliyor. Buna Türkiye'de rastlıyoruz. Geçenlerde Hopa ve bazı yerlerde anlık yağışlar oldu. Neredeyse 5 ayda yağacak olan yağışın 24 saatte düştüğünü gördük. Dolayısıyla Türkiye'deki mesele sadece kuraklık ve yağışların azalması meselesi değildir. Bazı bölgelerde anlık yağışlar göstermesi ve yağışların mevsimlere ve bölgelere göre değişiklik göstermesidir. Yağışlar şuanda Türkiye'de genelde kış ve ilkbahar aylarında oluyor. Yazla kış arasındaki su sarfiyatı açısından çok büyük fark var. Özellikle bölgelere göre çok değişiklik var. Doğu Karadeniz'de 2 bin 500 milimetre yağış düşerken, İç Anadolu'da 250 milimetre yağış düşüyor. Bunu çok iyi şekilde yönetmemiz lazım" diye konuştu.
"Barajlara karşı çıkmak cinnettir"
Su miktarını akıllıca yönetmenin gerekliliğine vurgu yapan Bakan Eroğlu, gerektiğinde havzalara bir takım aktarmalar yapılması ve suyun biriktirilmesi gerektiğini ifade ederek, "Kış aylarında biriktirdiğimiz suyu yaz ayında kullanmamız lazım. Bu biriktirme ya baraj, göletler yapmak suretiyle yüzey biriktirme yapmak olabilir ya da yer altında bunu biriktirme şeklinde yapmak olabilir. Türkiye'de bazı kişiler barajlara karşı çıkıyor. Barajlara karşı çıkmak cinnettir. Çünkü bizim Almanya'da olduğu gibi sürekli akan nehrimiz yok. Yazın pek çok nehir kuruyor. Biz yeteri kadar içme suyu verebileceksek, sulama için gerekli suyu tedarik edeceksek mutlaka suyun biriktirilmesi yani baraj ve göletlerin yapılması gerekir. Biz bu konuda çok hızlı hareket ettik. Şuanda baraj inşaatları konusunda dünyada ilk üçe giren bir ülkeyiz. Göletler konusunda dünya birinciliği bizde. Artık teknoloji kendimizde var. Kendimiz yapıyoruz, yabancıya ve bilgisine ihtiyacımız yok. Kendi mühendislerimiz bunların yapımını en kısa zamanda bitiriyor. Eskiden bir baraj 22 yılda biterdi. Şimdi biz göleti 18 ayda, barajı ise 3-4 yılda bitirip geçiyoruz" şeklinde konuştu.
Su kirliliği meselesinin dikkat edilmesi gereken bir sorun olduğunu anlatan Bakan Eroğlu, yapılan projenin su kirliliği meselesi konusunda çok önemli bir yeri olduğunu kaydederek, Bakanlık olarak çalışmaların yakından takipçisi olacaklarını söyledi. Ayrıca Türkiye'de laboratuvar çöplüğü olduğunu ifade eden Bakan Eroğlu, bunu defalarca anlattığını dile getirerek, "TÜBİTAK'la birlikte kurumların buna el atması lazım. Bakıyorsunuz bir yerde cihaz var, dünyanın en iyi cihazını almış bir şekilde. Ama onu kullanacak eleman yok. Ya da tam tersi eleman var, onun kullanacağı cihaz yok. Biz bu konuda çalışma yaptık ve pek çok parametreler numune alma noktasına uygun seçilmemesi, değişik parametreler ölçmesi konusunda çalışmalar yaptık. Biz, DSİ bünyesinde bölgesel laboratuvarlar kurduk ve elemanlar eğitiliyor. Bu konuda da çalışmalar takip edilirse lüzumsuz bir takım ölçümler veya lüzumsuz alet cihazlar alınmaktan vazgeçilirse çok iyi olur" değerlendirmesinde bulundu.
TÜBİTAK Başkanı Ergin ise, uluslararası bilim kuruluşlarıyla çok sık birliktelikler yaşadıklarını ve yapılan faaliyetleri birbirleriyle paylaştıklarını belirterek, "Ülkeleri birkaç sınıfta görmek mümkün. Bir sınıf kendi problemlerinden bir haber olan bir şekilde yerel işlerle uğraşıyorlar. Bir başka sınıf ülke genelindeki problemlerini, başka ülkelerin fonlaması veya desteğine ihtiyaç duyarak anlamaya, çözmeye çalışıyorlar. Bazı ülkeler kendi problemlerini ölçüyorlar, biçiyorlar ve tam bir kontrol altına alıp kendi kaynaklarıyla doğru bir yere sokmaya çalışıyorlar. Bazı ülkeler ise kendi bünyelerinde çözdükleri problemleri iyi biliyorlar, bu çözümleri başka ülkelere ihraç etmeye çalışıyorlar. Bu kategoriye baktığımızda Türkiye'nin bu bütün kategorilerin bütün safhalarından geçtiğini gördük. Şuanda da görüyoruz ki Türkiye kendi problemlerini ölçebilen, bunlara çözümler üretebilen, kendi ayakları üzerinde durmaya başlamış bir ülke olarak bu sınıflandırmada yerini alıyor. Ümidimiz bundan sonra başka ülkelere de yardımcı olabilecek kapasiteye ulaşabilmek. Şuanda Batı diye tabir ettiğimiz bir medeniyetin ana hedefi başkalarına kendi bünyesindekileri kabul ettirerek ayakta durmak. Bunun karşılığında da mutlaka bir şeyler elde etmeye çalışmak. Bizim felsefemiz ise farklı. Bizim felsefemiz dünyadaki su kaynaklarının örnek olarak, 2030 yılında yüzde 40'ının kirlenmiş ve kullanılamaz halde olduğunun bilincinde olarak bütün insanlığın, bu kötü durumdan etkileneceğinin farkında olarak onlara yardım eli uzatmak. Bizim beklediğimiz karşılık dünyayı huzurlu bir yer haline getirmekten başka bir şey değil" dedi.
İHA