Tarih Sempozyumunda Göçebelikte Çoban Ve Çobanlık Konusu Ele Alındı
Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu-IV'nun 2. gününün ilk oturumunda göçebelikte çoban ve çobanlık konusu ele alındı.
Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu-IV'nun 2. gününün ilk oturumunda göçebelikte çoban ve çobanlık konusu ele alındı.
Kocaeli Büyükşehir belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı'nın düzenlediği "Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu- IV', 2. gününde 5 ayrı salonda 20 oturum ile devam etti. Sempozyum kapsamında 2. gün 2 ayrı özel oturum daha düzenlendi. Çoban Mustafa Salonu'nda 2. günün 1. oturumu, Prof. Dr. Necdet Öztürk başkanlığında gerçekleşti. Oturuma Prof. Dr. İlhan Şahin, Prof. Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu, Prof. Dr. Recep Dikicive Yrd. Doç. Dr. Ali Cançelik katıldı.
Oturumda ilk olarak söz alan Prof. Dr. İlhan Şahin, "Göçebe Uygarlığında Çoban ve Çobanlık" konulu sunum yaparak, "İnsanlık tarihinin önemli bir kısmını teşkil eden göçebelik, esasında doğaya fazla el değmeden hayvan sürüsü ile birlikte mevsimlerin ritmine uygun bir hayat tarzıdır. Bu ilişkiler ve hayat tarzı çerçevesinde göçebeliğin, Avrasya'da başta Türk halkları olmak üzere diğer halkların tarih sahnesine çıkışlarında, bu halkların oluşumunda ve sosyal ve idari, yapılanmasında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu bağlamda göçebeliğin kendine özgü uygarlık değerlerinin olduğu da bir gerçektir. Bu bakımdan bildirimizde Orta Asya'dan Anadolu'ya göçebeliğin önemli bir uygarlık değeri olan çoban ve çobanlık konusunu ele almak istiyoruz" dedi.
Prof. Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu ise Çoban Mustafa Paşa'nın kurduğu menzilhanelerdeki tarikatlar, Gülşenilik ve Mevlevilik konulu bir bildiri sundu. Prof. Dr. Adalıoğlu, "Çoban Mustafa Paşa, I. Selim ve I. Süleyman zamanlarında önemli devlet görevlerinde bulunmuştur. Aslen Bosnalı veya Arnavut kökenli olduğu ileri sürülmektedir. Lakaplarında birinin Boşnak olması nedeniyle Boşnak asıllı olma ihtimali daha kuvvetlidir. Mustafa Paşa Yeniçeri ocağında devşirme olarak alınmış sonra sarayda yetişerek Kapıcıbaşı, Beylerbeyi, Rumeli Beylerbeyliği ve Pir Mehmed Paşa'nın isteği üzerine I. Selim tarafından vezirliğe tayin edilmiştir. Devlet adamlığı sırasında maddi yönden güçlenen Çoban Mustafa Paşa'nın hayırsever biri olarak birçok vakıf kurarak hayır eseri yaptırdı. Bunlar arasında Gebze ve Eskişehir'de yaptırdığı büyük boyutlu menzil külliyeleri ön plana çıkmaktadır. Bu menzilhaneler içinde yer alan dergahları Gülşenilik ve Mevleviliğe terk etmiştir" diye konuştu.
Prof. Dr. Recep Dikici günün ilk oturumunda ise "Çoban Mustafa Paşa'nın Mısır Beylerbeyliği, Kültürel ve Manevi Faaliyetleri ile İzmitli Seyyidi Efendi'nin Manzume-i Ahlak'ındaki Mesajları" konulu sunumunu gerçekleştirdi. Prof. Dr. Dikici sunumunda, "Osmanlı döneminin büyük devlet adamlarından biri de, Çoban Mustafa Paşa'dır. Bosnalı genç bir çoban iken Yeniçeri Ocağı'na devşirme olarak alınmış, Yavuz Sultan Selim'in 1514 yılında Mısır seferine katılmış ve sultanın kızı ile evlenip damadı olmuştur. Çoban Mustafa Paşa, sarayda yetişerek sırasıyla Kapıcıbaşı, Beylerbeyi ve Rumeli Beylerbeyliği görevlerinde bulunmuştur. Daha sonra sadrazam Pir Mehmed Paşa'nın isteği üzerine I. Selim tarafından ilk defa vezirliğe tayin edilmiştir. Sultan I. Süleyman döneminin ilk yıllarında vezirliğe devam etmiş, 1521 yılında Belgrad seferine, 1522 yılında ordu komutanı olarak Rodos seferine katılmıştır. Aynı yıl içinde Mısır valiliğine atanan Mustafa Paşa, kısa süreli valilik döneminden sonra İstanbul'a gelmiş ve ikinci kez vezirlik görevine atanmıştır. Bu görevi sürdürürken 1529 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Kabri kendi adına inşa ettirdiği en büyük vakıf eseri olan Gebze'deki külliyenin içindedir" açıklamasını yaptı.
Günün ilk oturumunun son konuşmacısı, "Osmanlı Cami Kültürünün Oluşumunda Vakfiyelerin ve Külliyelerin Rolü: Gebze Çoban Mustafa Paşa Vakfiyesi ve Külliyesi Örneği" sunumuyla Yrd. Doç. Dr. Ali Cançelik oldu. Doç. Dr. Ali Cançelik, "Cami, hem tanımı hem de işlevleri itibariyle hayatı inanç ve sosyal boyutlarıyla tevhidi bir düzlemde toplayan ve birleyen/bütün kılan bir yapıya sahiptir. Asr-ı saadetten bu yana çok muhtelif işlevleri karşılamış; zamanla bazı görevleri farklı müesseselere devretmiştir. Buna rağmen hayatın bütün yönlerini kendinde birleştirme fonksiyonunu kaybetmemiştir. Osmanlı'da Camii, külliye ile birlikte var olmuş; bir yapı topluluğunun merkezini teşkil etmiştir. Merkezi yapısı fiziki, manevi ve ekonomik olarak kendi göstermiştir. Osmanlı toplumunda cami kültürünün oluşumunda cami içinde cereyan eden ibadet ve geleneksel faaliyetler kadar bu biçim de önemli bir rol oynamıştır" şeklinde konuştu.
İHA
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.